sigortalılık öncesi doğum borçlanması yargıtay kararı

nama yang bagus untuk arisan agar cepat keluar. Danıştay Onkinci Dairesi, 8/9/1999 tarihinden sonra göreve başlayan bir emniyet mensubunun, 1999 öncesine ait hizmet borçlanmasıyla ilgili önemli bir karar verdi. Mahkeme heyeti, davada SGK'nın Genelgesinin iptal istemini reddetti. Mahkeme ayrıca "Öte yandan, davacı tarafından, borçlandığı sürelerin iştirakçiliğin başlangıcının tespitinde dikkate alınması ve 5434 sayılı Kanun'un Geçici 205. maddesi kapsamında emeklilik yaşının belirlenmesi istemiyle idareye başvurabileceği ve bu başvuru üzerine tesis edilecek işleme karşı yargı yoluna başvurabileceği de açıktır." kararını verdi. İŞTE DANIŞTAY KARARI D A N I Ş T A Y ONİKİNCİ DAİRE Esas No 2020/2143 Karar No 2020/2998DAVACI . VEKİLİ Av. . DAVALI . Başkanlığı VEKİLİ Av. . DAVANIN KONUSU Emniyet Hizmetleri Sınıfında görev yapan davacı tarafından, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığınca yürürlüğe konulan 22/02/2013 tarih ve 2013/11 sayılı Genelgede değişiklik öngören 24/04/2019 tarih ve 2019/9 sayılı Genelgenin "H- Genelgenin Onuncu Kısmında Yapılan Düzenlemeler" başlıklı bölümünün 17. ve 19. maddelerinin iptaline karar verilmesi istenilmektedir. DAVACININ İDDİALARI Davacı tarafından, Emniyet Genel Müdürlüğünde 5434 sayılı Kanun kapsamında görev yapmakta olduğu 08/09/1999 tarihinden sonra göreve başladığı ve 08/09/1999 tarihinden önceki döneme ilişkin olarak hizmet borçlanması yaptığı; 08/09/1999 tarihinden önce 5434 sayılı Kanun'a tabi göreve başlayanların, emeklilik yaşının aynı Kanun'un Geçici 205. maddesine göre belirlendiği, bu tarihten sonra göreve başlayanların ise 39. madde hükümlerine göre tespit edildiği; yaptığı hizmet borçlanmasının iştirakçiliğin başlangıcının tespitinde dikkate alındığı halde, dava konusu Genelgenin yürürlüğe konulması sonrasında, bu borçlanmanın emeklilik yaşının tespitinde dikkate alınmayacağı ve emeklilik yaşının 5434 sayılı Kanun'un Geçici 205. maddesi yerine, 39. maddesine göre tespit edileceğinin bildirildiği; böylece emeklilik yaşının tespitinde değişiklik yapılmak suretiyle, emekli olabileceği tarihin ötelendiği; kanunlarda borçlanılan sürenin, iştirakçiliğin başlangıcını geriye götürmeyeceği yönünde bir kural bulunmadığı halde Genelge hükümleriyle bu yönde düzenleme yapıldığı; borçlanılan sürelerin, iştirakçiliğin başlangıcının tespitinde dikkate alınması gerekirken, aksi yönde düzenleme öngören dava konusu Genelgenin kanunilik, kazanılmış hak ve kanunların geriye yürümezliği ilkelerine aykırı olduğu ileri sürülmektedir. DAVALI İDARENİN SAVUNMASI Davalı idare tarafından, öncelikle usule ilişkin olarak, davacı hakkında Sosyal Güvenlik Kurumunca tesis edilmiş ve iptal davasına konu olabilecek nitelikte bir bireysel işlemin bulunmadığı, emeklilik yaşının tespitine ilişkin işlemin Emniyet Genel Müdürlüğünce tesis edildiği; ayrıca Genelgenin yayımından itibaren yasal süresi içinde dava açılmadığı gibi, 5510 sayılı Kanun'un Geçici 7. maddesinin yedinci fıkrasıyla, 01/10/2008 tarihinden sonra ilk defa kamu görevine başlayanların, yaptıkları borçlanmalar nedeniyle, sigortalık başlangıçlarının geriye çekilmesi suretiyle, bu kişilerin sosyal güvenlik statüsünün değiştirilemeyeceği yönünde düzenleme getirildiği; Genelgenin 17. maddesinde ise, Kanunla getirilen bu düzenlemeye dayanılarak tesis edilecek işlemlere ilişkin açıklamalara yer verildiği; bu yönüyle, dava konusu 17. maddenin 01/10/2008 tarihinden sonra ilk defa kamu görevine başlayan ve emeklilik yönünden 5510 sayılı Kanuna tabi olanlara yönelik olduğu; davacının ise bu tarihten önce göreve başlaması ve emeklilik bakımından 5434 sayılı Kanun kapsamında olması nedeniyle, 17. maddenin davacıyla bir ilgisinin bulunmadığı; öte yandan, 5434 sayılı Kanun'un Ek 31. maddesinin üçüncü fıkrasıyla, aylıklarını 22/01/1962 tarih ve 1 sayılı Kanun'a göre alan milletvekillerinin hizmet borçlanmalarına yönelik düzenleme getirildiği, Genelgenin 19. maddesinde ise, Kanunla getirilen bu düzenlemeye dayanılarak tesis edilecek işlemlere ilişkin açıklamalara yer verildiği; bu yönüyle dava konusu 19. maddenin milletvekillerine yönelik olduğu, Emniyet Genel Müdürlüğünde görev yapan davacıyla bir ilgisinin olmadığı ve buna göre; Genelgenin dava konusu olan ve iptali istenen 17. ve 19. maddeleri yönünden, davacının hukuki bir menfaatinin de bulunmadığı; esasa ilişkin olarak ise, dava konusu olan Genelge hükümlerinde hukuka aykırılık bulunmadığı belirtilerek, davanın reddi gerektiği savunulmaktadır. DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ DÜŞÜNCESİ 2019/9 sayılı Genelgenin dava konusu 17. maddesinde, 01/10/2008 tarihinden sonra ilk defa kamu görevine başlayanların diğer bir ifadeyle emeklilik yönünden 5510 sayılı Kanun'a tabi olanların hizmet borçlanmalarına yönelik düzenlemelere yer verildiği; Genelgenin dava konusu olan 19. maddesinde ise, 1 sayılı Kanun kapsamında milletvekili olarak görev yapmış olan iştirakçilerin hizmet borçlanmalarına ilişkin hususların düzenlendiği; buna göre, dava konusu olan 17. ve 19. maddelerde, 01/10/2008 tarihinden önce kamu görevinde bulunan diğer bir ifadeyle emeklilik yönünden 5434 sayılı Kanun'a tabi olan davacının hizmet borçlanmalarına yönelik herhangi bir düzenlemeye yer verilmediği, bu yönüyle dava konusu olan 17. ve 19. maddelerin davacıyla bir ilgisinin olmadığı ve bu maddelerin iptalinin istenilmesinde davacının menfaatinin bulunmadığı sonucuna ulaşıldığından, 2577 sayılı Kanun'un 15/1-b maddesi uyarınca, davanın ehliyet yönünden reddine karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir. TÜRK MİLLETİ ADINA Karar veren Danıştay Onikinci Dairesince, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, işin gereği görüşüldüİLGİLİ MEVZUAT VE HUKUKİ DEĞERLENDİRME USUL YÖNÜNDEN 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 14. maddesinin 3. fıkrasında, dava açıldıktan sonra, dilekçelerin ilk incelemeye tabi tutulacağı ve dilekçelerin "görev ve yetki", "idari merci tecavüzü", "ehliyet", "idari davaya konu olacak kesin ve yürütülmesi gereken bir işlem olup olmadığı", "süre aşımı", "husumet", "3 ve 5 inci maddelere uygun olup olmadıkları" yönlerinden sırasıyla inceleneceği; 4. fıkrasında, dilekçelerin ilk inceleme konuları yönünden kanuna aykırı görülürse, 15. madde hükümlerinin uygulanacağı; 6. fıkrasında, bu hususların ilk incelemeden sonra tespit edilmesi halinde de davanın her safhasında 15. madde hükümlerinin uygulanacağı; 15. maddesinin 1. fıkrasının b bendinde ise, dava dilekçesinde "ehliyet" yönünden kanuna aykırılık görülmesi halinde, davanın reddine karar verileceği belirtilmiştir. Öte yandan, 2577 sayılı Kanun'un 2. maddesinin 1. fıkrasının a bendinde, "iptal davaları"; idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için "menfaatleri ihlal edilenler" tarafından açılan davalar olarak tanımlanmıştır. Bu düzenlemeyle, Yasakoyucu tarafından, yargısal denetim amacıyla her idari işleme karşı herkes tarafından iptal davası açılmasının idari işlemlerde istikrarsızlığa neden olacağı ve idarenin işleyişinin bu yüzden olumsuz etkileneceği göz önüne alınarak, iptal davalarında ön koşul subjektif ehliyet koşulu olarak, dava konusu edilecek işlem ile dava açacak kişi arasında belli ölçüler içinde menfaat ilişkisi bulunması şartı getirilmiştir. 2577 sayılı Kanun'da yer alan ve iptal davasının subjektif ehliyet koşulu olan "menfaat ihlali", doktrin ve içtihatlarda dava konusu işlem ile davacı arasında kurulan kişisel, meşru, güncel bir menfaat ilişkisi olarak tanımlanmakta olup; buna göre idari işlemlerin ancak bu idari işlemle meşru, kişisel ve güncel bir menfaat ilişkisi kurulabilenler tarafından iptal davasına konu edilebileceği açıktır. Bir başka ifadeyle, iptal davasına konu olan işlemin davacının menfaatini ihlal ettiğinden söz edilebilmesi için davacıyı etkilemesi, işlem ile davacı arasında ciddi ve makul bir ilişkinin bulunması ve bu ilişkinin hukuken korunması gereken bir hakka ilişkin olması gerekmektedir. Sözü edilen menfaat ilişkisinin varlığı ve sınırları ise, her olayda idari yargı yerince uyuşmazlığın niteliğine göre belirlenmektedir. Yukarıda yer verilen mevzuat ve açıklamalar çerçevesinde, dava konusu işlem ile davacı arasında menfaat ilişkisinin bulunmaması halinde, 2577 sayılı Kanun'un 15/1-b. maddesi uyarınca, davanın ehliyet yönünden reddine karar verilmesi gerektiği açıktır. Bu yönüyle, uyuşmazlıkta öncelikle, 2019/9 sayılı Genelgenin "H- Genelgenin Onuncu Kısmında Yapılan Düzenlemeler" başlıklı bölümünün 17. ve 19. maddelerinin iptalinin istenilmesinde, davacının menfaatinin subjektif ehliyetinin bulunup bulunmadığının belirlenmesi gerekmektedir. Dava, 2019/9 sayılı Genelgenin "H- Genelgenin Onuncu Kısmında Yapılan Düzenlemeler" başlıklı bölümünün 17. maddesinin iptali istemi yönünden incelendiğinde; Ülkemizde sosyal güvenlik kurumlarının Emekli Sandığı, Sosyal Sigortalar Kurumu, Bağ-Kur gibi tek çatı altında birleştirilmesi amacıyla 5502 sayılı Kanunla Sosyal Güvenlik Kurumu kurulmuş; sosyal güvenlikle ilgili düzenlemelerin tek bir kanunla bir araya getirilerek norm ve standart birliğinin sağlanması ile sosyal güvenlik reformunun gerçekleştirilmesi amacıyla da, 31/05/2006 tarih ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu genel olarak 01/10/2008 tarihinde bazı maddeleri ise farklı tarihlerde yürürlüğe konulmuştur. 5510 sayılı Kanun'un 41. maddesinde, bu Kanun'a göre sigortalı sayılanların, borçlanabileceği süreler askerlik hizmeti gibi ve bu sürelerin hizmet olarak değerlendirilmesine ilişkin usul ve esaslar düzenlenmiş, 46. maddenin ikinci fıkrasında da fakülte veya yüksek okullarda geçen sivil öğrencilik sürelerinin borçlanılmasına ilişkin düzenlemelere yer verilmiştir. Ayrıca, anılan Kanun'un 41. maddesinin üçüncü fıkrasında, "Bu Kanuna göre tespit edilen sigortalılığın başlangıç tarihinden önceki süreler için borçlandırılma halinde, sigortalılığın başlangıç tarihi, borçlandırılan gün sayısı kadar geriye götürülür..." ve Geçici 7. maddesinin yedinci fıkrasında, "Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra 4 üncü maddenin birinci fıkrasının c bendine göre ilk defa sigortalı olanların sigortalılık başlangıç tarihinden önceki süreleri, bu Kanunun 41 ve 46 ncı maddeleri, 5434 sayılı Kanunun ek 31 inci maddesi ile 3201 sayılı Kanuna göre borçlandırılmaları halinde, sigortalılığın başlangıç tarihinin geriye götürülmesini ve haklarında bu Kanunun geçici maddelerinin uygulanmasını gerektirmez." kuralı yer almıştır. Öte yandan, 5510 sayılı Kanun'un Geçici 1. maddesinin birinci fıkrasında, "Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce, ... 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununa tabi olanlar, bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının c bendi kapsamında kabul edilir." hükmüne; Geçici 4. maddesinin dördüncü fıkrasında, "Bu Kanunda aksine bir hüküm bulunmadığı takdirde; iştirakçi iken, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının c bendi kapsamına alınanlar, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce 5434 sayılı Kanun hükümlerine tabi olarak çalışmış olup bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının c bendine tabi olarak yeniden çalışmaya başlayanlar ile bunların dul ve yetimleri hakkında bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri de dahil 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre işlem yapılır. ..." hükmüne; beşinci fıkrasında, "Bu madde kapsamına girenlerin aylıklarının bağlanması, artırılması, azaltılması, kesilmesi, yeniden bağlanması, toptan ödemeleri, ilgi devamı, ihya ve borçlanmaları, diğer ödemeler ve yardımlar ile emeklilik ikramiyeleri hakkında bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri de dahil 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre işlem yapılır ve bu maddenin uygulanmasında mülga 2829 sayılı Kanun hükümleri ayrıca dikkate alınır. ..." hükmüne; Geçici 7. maddesinin birinci fıkrasında ise, "Bu Kanunun yürürlük tarihine kadar 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı, ... 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı kanunlar ile 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı Kanunun geçici 20 nci maddesine göre sandıklara tabi sigortalılık başlangıçları ile hizmet süreleri, fiili hizmet süresi zammı, itibari hizmet süreleri, borçlandırılan ve ihya edilen süreler ve sigortalılık süreleri tabi oldukları kanun hükümlerine göre değerlendirilir." hükmüne yer verilmiştir. 5510 sayılı Kanun'un Geçici 1, Geçici 4 ve Geçici 7. maddelerinde yer alan anılan düzenlemeler ile, 5510 sayılı Kanun'da aksine bir düzenleme bulunmadıkça, 01/10/2008 tarihinden önce Emekli Sandığı iştirakçisi olanlar hakkında, bu Kanun'la yürürlükten kaldırılan hükümleri dahil 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine göre işlem yapılacağı ve bunların aylıklarının bağlanması, artırılması, azaltılması, borçlanmaları gibi konularda 5434 sayılı Kanun'un uygulanacağı; ayrıca, 01/10/2008 tarihinden önce 5434 sayılı Kanun'a göre borçlanılan sürelerin de 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre değerlendirileceği kurala bağlanmıştır. 5434 sayılı Kanun'un Ek 8 ve Ek 31. maddelerinde ise, bu Kanuna tabi iştirakçilerin borçlanabileceği süreler askerlik hizmeti gibi ve bu sürelerin değerlendirilmesine ilişkin usul ve esaslar düzenlenmiş; ayrıca, 5510 sayılı Kanun'un Geçici 4. maddesinin onuncu fıkrasında da, iştirakçilerin borçlanabileceği bazı sürelere sivil öğrencilikte geçen süreler gibi ilişkin kimi düzenlemelere yer verilmiştir. Yukarıda açık metinlerine yer verilen mevzuat hükümleri bir bütün halinde değerlendirildiğinde; 01/10/2008 tarihinden önce Emekli Sandığı iştirakçisi olanlar hakkında borçlanma ve emeklilik yaşının tespitine yönelik işlemler dahil, aksine bir düzenleme bulunmadıkça 5510 sayılı Kanunun Geçici 4. maddesindeki düzenlemeler de dikkate alınarak 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu hükümlerinin uygulanacağı; 01/10/2008 tarihinden sonra ilk defa kamu görevine başlayanların ise 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu hükümlerine tabi olacağı sonucuna ulaşılmaktadır. Bu duruma göre, 01/10/2008 tarihinden önce kamu görevinde bulunan ve emeklilik yönünden 5434 sayılı Kanuna tabi olanların borçlanma işlemleri ve borçlanılan sürelerin hizmet olarak değerlendirilmesi ile emeklilik yaşının tespitine ilişkin işlemlerin, aksine bir hüküm olmadıkça, 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre yapılması gerektiği açıktır. Öte yandan, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığınca 22/2/2013 tarih ve 2013/11 sayılı Genelge yürürlüğe konulmuş, söz konusu Genelgenin 10. kısmında "Hizmet Borçlanmaları"na ilişkin açıklamalara yer verilmiş, anılan kısmın 3. bölümünde de "5510 sayılı Kanunun 41 inci Maddesine Göre Borçlanılan Sürelerin Hizmet Olarak Değerlendirilmesi"ne ilişkin hususlar düzenlenmiş; söz konusu bu bölüme, 24/04/2019 tarih ve 2019/9 sayılı Genelgenin "H- Genelgenin Onuncu Kısmında Yapılan Düzenlemeler" başlıklı bölümünün 17. maddesi eklenmiştir. 24/04/2019 tarih ve 2019/9 sayılı Genelgenin dava konusu olan ve iptali istenen 17. maddesinde; "Üçüncü bölümde yer alan "6- 506 ve 1479 sayılı kanunlara göre borçlanma yapılıp tebligat tarihi tespit edilemeyen borçlanmalar Ek, 1/9/2016 tarihli ve 2016/20 sayılı Genelge" başlığından sonra gelmek üzere aşağıdaki alt başlık açıklamalarıyla birlikte eklenmiştir. "7- 2008 yılı Ekim ayı başından sonra ilk defa 4 üncü maddenin birinci fıkrasının c bendi kapsamında sigortalı sayılanların borçlanmalarının değerlendirilmesi 2008 yılı Ekim ayı başından sonra ilk defa 4 üncü maddenin birinci fıkrasının c bendi kapsamında sigortalı sayılanların Kanuna göre tespit edilen sigortalılığın başlangıç tarihinden önceki süreler için borçlandırılma halinde, sigortalılığın başlangıç tarihi, borçlandırılan gün sayısı kadar geriye götürülecek ve Kanunun yürürlük tarihinden sonraki sürelere ait borçlanmalarda; borçlanılan prime esas gün sayısı borçlanılan ilgili aylara mal edilecektir. Seçilen prime esas kazanç, borcun ödendiği tarihteki prime esas asgari kazanca oranlanarak, söz konusu oran ilgili ayın prime esas asgari kazancı ile çarpılarak bulunacak ve bulunan tutar ilgili ayın prime esas kazancı kabul edilecektir. Ancak hesaplanan prime esas kazanç hiçbir suretle o ayın prime esas azami kazancını geçemeyecektir. Ancak, Kanunun geçici 7 nci maddesinin yedinci fıkrası uyarınca Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra ilk defa 4 üncü maddenin birinci fıkrasının c bendi kapsamında sigortalı olanların sigortalılık başlangıç tarihinden önceki sürelerinin, Kanunun 41 inci, 46 ncı maddeleri, 5434 sayılı Kanunun ek 31 inci maddesi ile 3201 sayılı Kanuna göre borçlandırılması halinde, sigortalılık başlangıç tarihi geriye götürülmeyecek ve haklarında Kanunun geçici maddeleri uygulanmayacaktır. Örnek 1- 15/9/2016 tarihinde ilk defa Kanunun dördüncü maddesinin birinci fıkrasının c bendine tabi sigortalı olarak görev başlayan ve 17/8/2012-17/8/2013 tarihleri arasında geçen askerlik süresini 28/12/2017 tarihinde Kurumumuza vermiş olduğu dilekçe ile prime esas kazanç alt sınırı üzerinden borçlanmak isteyen sigortalının borçlanmaya ilişkin iş ve işlemleri aşağıdaki gibi olacaktır. ... Örnek 2- 7/8/2003-16/9/2004 tarihleri arasında 506 sayılı Kanun kapsamında uzun vadeli sigorta kollarına prim yatıran 2/7/2005 tarihinde doğum yapan ve 15/12/2009 tarihinde Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının c bendi uyarınca sigortalı olan ilgili günlük 70 TL prime esas kazanç üzerinden doğum borçlanması yapmak için 28/1/2018 tarihinde Kurumumuza müracaat etmiştir. Bu durumda borçlanmaya ilişkin iş ve işlemleri aşağıdaki gibi olacaktır..." açıklamalarına yer verilmiştir. Anılan Genelgenin 17. maddesiyle, 01/10/2008 tarihinden sonra ilk defa kamu görevine başlayanların bir başka ifadeyle, emeklilik yönünden 5510 sayılı Kanun'a tabi olanların borçlanmalarının hizmet olarak değerlendirilmesine ilişkin hususların düzenlendiği; 01/10/2008 tarihinden önce kamu görevinde bulunanların emeklilik yönünden 5434 sayılı Kanun'a tabi olanların borçlanmalarının hizmet olarak değerlendirilmesine dair herhangi bir düzenlemeye yer verilmediği görülmektedir. Dava dosyasının incelenmesinden, Emniyet Genel Müdürlüğünde Emniyet Hizmetleri Sınıfında görev yapan 08/09/1999 tarihinden sonra göreve başlayan davacının, sosyal güvenlik bakımından 01/10/2008 tarihinden önce kamu görevine başlaması nedeniyle 5434 sayılı Kanun'a tabi olduğu, emeklilik yönünden iştirakçiliğin başladığı tarihten önceki döneme ilişkin olarak hizmet borçlanması yaptığı; Emniyet Genel Müdürlüğünün 23/03/2020 tarih ve 31513 sayılı yazısıyla, Teşkilatta 08/09/1999 tarihinden sonra göreve başlayan ve bu tarihten önce sigorta başlangıcı bulunmayan personelin yaptığı hizmet borçlanmasının, emeklilik hizmet süresine eklenmekle birlikte, iştirakçiliğin başlangıcının tespitinde dikkate alınmayacağının ve emeklilik yaşının 5434 sayılı Kanun'un Geçici 205. maddesi yerine, 39. maddesine göre belirleneceğinin bildirilmesi üzerine, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığınca yürürlüğe konulan 22/02/2013 tarih ve 2013/11 sayılı Genelgede değişiklik öngören 24/04/2019 tarih ve 2019/9 sayılı Genelgenin "H- Genelgenin Onuncu Kısmında Yapılan Düzenlemeler" başlıklı bölümünün 17. ve 19. maddelerinin iptaline karar verilmesi istemiyle bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır. Bakılan uyuşmazlıkta, her ne kadar davacı tarafından, hizmet borçlanmasının, 2019/19 sayılı Genelgenin dava konusu edilen 17. maddesine dayanılarak, iştirakçiliğin başlangıcının tespitinde ve 5434 sayılı Kanun'un Geçici 205. maddesi kapsamında emeklilik yaşının belirlenmesinde dikkate alınmadığı ileri sürülmüş ise de; söz konusu 17. maddede, 01/10/2008 tarihinden sonra ilk defa kamu görevine başlayanların emeklilik yönünden 5510 sayılı Kanun hükümlerine tabi olanların yaptıkları borçlanmaların hizmet olarak değerlendirilmesine ilişkin hususların düzenlendiği; 01/10/2008 tarihinden önce kamu görevinde bulunan ve emeklilik yönünden 5434 sayılı Kanun'a tabi olan davacının borçlanmasına yönelik bir düzenlemeye yer verilmediğinden, dava konusu olan ve iptali istenilen 17. maddenin davacıya uygulanacak bir düzenleme olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Bu durumda, Genelgenin 17. maddesinin iptalinin istenilmesinde davacının menfaati bulunmadığından, 2577 sayılı Kanun'un 15/1-b maddesi uyarınca, davanın ehliyet yönünden reddi gerekmektedir. Dava, 2019/9 sayılı Genelgenin "H- Genelgenin Onuncu Kısmında Yapılan Düzenlemeler" başlıklı bölümünün 19. maddesinin iptali istemi yönünden incelendiğinde; 27/01/1962 tarih ve 11020 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 22/1/1962 tarih ve 1 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Üyelerinin Ödenek ve Yollukları Hakkında Kanun ile milletvekillerinin özlük hakları düzenlenmiştir. 5434 sayılı Kanun'un yürürlükte olan Ek 31. maddesinin üçüncü fıkrasında, "Aylıklarını 22 Ocak 1962 tarihli ve 1 sayılı Kanun ile ek ve tadillerine göre alan ve almış olan Emekli Sandığı İştirakçilerinin, Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu veya Bağ-Kur Kanunu veya Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununun geçici 20 nci maddesinde sözü edilen sandıkların kanunlarının kapsamındaki serbest meslekte geçmiş ve değerlendirilmemiş hizmet sürelerinin 15 yılı, bu hizmetlerin adı geçen kanunların hükümleri uyarınca belgelenmeleri halinde, öğrenim durumları itibariyle memuriyete giriş derecesi esas alınarak, hizmetin geçtiği kurum tarafından borçlandırılır." düzenlemesine yer verilerek, anılan 1 sayılı Kanun kapsamında milletvekili olarak görev yapmış olan iştirakçilerin hizmet borçlanması yapabilmelerine dair düzenleme getirilmiştir. Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığının 22/2/2013 tarih ve 2013/11 sayılı Genelgesinin 10. Kısmında, "Hizmet Borçlanmaları"na ilişkin açıklamalara yer verilmiş ve kısmın 5. Bölümünde, "5510 sayılı Kanunun 4 üncü Maddesinin Birinci Fıkrasının c Bendine Tabi Olanların Borçlanmaları"na ilişkin hususlar düzenlenmiştir. Söz konusu 5. Bölümün " maddesinde, 5434 sayılı Kanun'un ek 31 inci maddesi gereğince yapılan borçlanmalara ilişkin olarak; "5434 sayılı Kanunun yürürlükte bulunan ek 31 inci maddesinin üçüncü fıkrası gereğince aylıklarını 22/1/1962 tarihli ve 1 sayılı Kanun ile ek ve tadillerine göre alan ve almış olanlardan Kanunun 4 ncü maddesinin birinci fıkrasının c bendi kapsamındaki sigortalıların; 506, 1479, 2925 ve 2926 sayılı kanunlar ile 506 sayılı Kanunun geçici 20 nci maddesinde sözü edilen sandıkların kanunlarının kapsamındaki serbest meslekte geçmiş ve değerlendirilmemiş hizmet sürelerinin 15 yılı, bu hizmetlerin adı geçen kanun hükümleri uyarınca belgelenmeleri halinde, öğrenim durumları itibariyle memuriyete giriş derecesi esas alınarak yapılacak borçlanmalara önceki mevzuat gereğince devam edilecektir." açıklamalarına yer verilmiş iken, bu maddeye, 24/04/2019 tarih ve 2019/9 sayılı Genelgenin "H- Genelgenin Onuncu Kısmında Yapılan Düzenlemeler" başlıklı bölümünün 19. maddesiyle, dava konusu olan ve iptali istenilen paragraf eklenmiş ve buna göre, "Borçlanılan hizmetlere ait gün sayısı, prim ödeme gün sayısına eklenmekle birlikte borçlanılan sürenin başlangıcından önce sigortalının sosyal güvenlik kurumlarında geçen hizmeti yoksa, borçlanılan sürenin başlangıcı aynı zamanda sigortalılık süresinin başlangıcı olarak kabul edilecektir." açıklamasına yer verilmiştir. Bakılan uyuşmazlıkta, her ne kadar davacı tarafından, hizmet borçlanmasının 2019/19 sayılı Genelgenin 19. maddesine dayanılarak, iştirakçiliğin başlangıcının tespitinde ve 5434 sayılı Kanun'un Geçici 205. maddesi kapsamında emeklilik yaşının belirlenmesinde dikkate alınmadığı ileri sürülmüş ise de, dava konusu düzenlemeyle, 22/1/1962 tarih ve 1 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Üyelerinin Ödenek ve Yollukları Hakkında Kanun'a göre aylık almış olan iştirakçilerin, hizmet sürelerinin borçlandırılmasına ve borçlanılan bu sürelerin sigortalılık başlangıcının tespitinde dikkate alınmasına yönelik düzenlemeler getirildiği ve buna göre, dava konusu düzenlemenin sadece Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerine ilişkin olduğu; Emniyet Genel Müdürlüğünde "Emniyet Hizmetleri Sınıfında" görev yapan personele ve dolayısıyla davacıya doğrudan uygulanabilecek bir düzenleme olmadığı göz önüne alındığında, dava konusu 19. maddenin, davacının meşru ve güncel bir menfaatini etkilemediği ve bu yönüyle davanın, 2577 sayılı Kanun'un 15/1-b maddesi uyarınca, ehliyet yönünden reddi gerektiği sonucuna yandan, davacı tarafından, borçlandığı sürelerin iştirakçiliğin başlangıcının tespitinde dikkate alınması ve 5434 sayılı Kanun'un Geçici 205. maddesi kapsamında emeklilik yaşının belirlenmesi istemiyle idareye başvurabileceği ve bu başvuru üzerine tesis edilecek işleme karşı yargı yoluna başvurabileceği de açıktır. KARAR SONUCU Açıklanan nedenlerle; 1. 2577 sayılı İdari yargılama Usulü Kanunu'nun 15/1b maddesi uyarınca, davanın ehliyet yönünden REDDİNE, 2. Ayrıntısı aşağıda gösterilen toplam .-TL yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına, 3. Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin "Seri Davalarda Ücret" başlıklı 22. maddesi uyarınca Dairemizde bu davayla aynı nitelikte ve aynı idareye karşı açılmış ondan fazla dava bulunması nedeniyle, uyuşmazlığın seri dava niteliği ve avukatın emeği dikkate alınarak, .-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine, 4. Kullanılmayan .-TL yürütmenin durdurulması harcı ile posta gideri avansından artan tutarın, kararın kesinleşmesinden sonra davacıya iadesine, 5. Bu kararın tebliğ tarihini izleyen 30 gün içerisinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna temyiz yolu açık olmak üzere, 24/09/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. Instagram'dan takip etmek için tıklayınız Doğum borçlanması yargıtay kararı aşağıdadırYargıtay Dairesi Esas 2009/8312 Karar 2010/2516 nolu DairesiEsas 2009/8312Karar 2010/2516Karar Tarihi borçlanması isteminin kabulü ve yaşlılık aylığı bağlanması istemi - ilk doğumu yapan ve iki yıllık süre dolmadan ve tekrar çalışmaya başlamadan ikinci doğumu yapan kadın sigortalının yaptığı doğumlar için borçlanabilecek olmasıÖZET Somut olayda, ilk kez 506 sayılı Kanun kapsamında tarihinde zorunlu sigortalı olduğu anlaşılan davacının, ve tarihlerinde gerçekleştirdiği doğumlar sebebiyle, ancak doğum tarihinden sonra iki yıllık süreyi geçmemek kaydıyla, hizmet akdine istinaden işyerinde çalışmaması ve çocuğunun yaşaması şartlarının dışında, başkaca bir şart aranmaksızın borçlanma hakkına sahip olduğu kabul edilmelidir. Yapılacak değerlendirmede, zorunlu sigortalı olarak tescil edildikten sonra ilk doğumu yapan ve iki yıllık süre dolmadan ve tekrar çalışmaya başlamadan ikinci doğumu yapan kadın sigortalının, ilk doğumdan ikinci doğuma kadar geçen süre ile ikinci doğum için borçlanabileceği iki yıllık sürenin toplamı kadar geçen süreyi borçlanabileceği gözetilmelidir.5510 S. K. m. 41, 108 2925 S. K. m. 39 2926 S. K. Ek m. 3 1479 S. K. Ek m. 9 506 S. K. m. 60 5754 S. K. m. 67 YHGK. T. 2006/10-367 E. 2006/386 K.Dava Dava, davacının iki çocuğundan dolayı, 5510 sayılı Kanunun 41/1-a maddesi gereğince, doğuma dayalı borçlanma yapabilmesi ve dava tarihi itibariyle yaşlılık aylığı bağlanması istemine düzenlemenin yürürlüğünden önceki vakıalara uygulanamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi Ebru Pakin Akın tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit Uyuşmazlık, öncelikle 5510 sayılı Kanunun 41/1-a maddesi ile hukukumuzda ilk kez düzenlenen ve kısaca olarak nitelendirilebilecek borçlanma hakkının, bu düzenlemenin yürürlük tarihinden önceki doğum olaylarına uygulanıp uygulanmayacağı, doğum sırasında aktif sigortalı olma şartının aranıp aranmayacağı noktalarında sayılı Kanunun, başlıklı, 41/1-a maddesinde;Bu Kanuna göre sigortalı sayılanların; Kanunları gereği verilen ücretsiz doğum ya da analık izni süreleri ile 4 üncü maddenin birinci fıkrasının a bendi kapsamındaki sigortalı kadının, iki defaya mahsus olmak üzere doğum tarihinden sonra iki yıllık süreyi geçmemek kaydıyla hizmet akdine istinaden işyerinde çalışmaması ve çocuğunun yaşaması şartıyla talepte bulunulan süreleri,... kendilerinin veya hak sahiplerinin yazılı talepte bulunmaları ve talep tarihinde 82 nci maddeye göre belirlenen prime esas günlük kazanç alt ve üst sınırları arasında olmak üzere, kendilerince belirlenecek günlük kazancın % 32'si üzerinden hesaplanacak primlerini borcun tebliği tarihinden itibaren bir ay içinde ödemeleri şartı ile borçlandırılarak, borçlandırılan süreleri sigortalılıklarına sayılır...> hükmü olarak her kanun, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren derhal hukuksal sonuçlarını doğurmaya başlar ve bu tarihten sonra meydana gelen olaylara ve ilişkilere uygulanır. Bu kuralın doğal sonucu da, kanunların geriye sosyal güvenlik hukukunun özel ve kamusal niteliği itibarıyla ve 5510 sayılı Kanunda, anılan hükümle getirilen, sigortalıların lehine olan bu borçlanma hakkının, Kanunun yürürlüğünden önceki doğum olaylarına uygulanmasını engelleyen bir düzenlemenin olmadığı gözetildiğinde, 5510 sayılı Kanunun yürürlük tarihinden önce meydana gelmiş doğum olaylarına da uygulanabileceğini kabul etmek gereklidir. Zira maddi hukukun her zaman, hayatın değişen sosyal akışı içinde gelişen tüm olayları ve ayrıntıları kurallaştırma gücüne sahip olmadığını da dikkate alıp, çıkarlar dengesi ve adalet duygularını gözeterek toplumun gereksinmelerini karşılamakla yükümlü bulunan yargı organları, sigortalıların lehine hükümler içeren düzenlemelerin yürürlüğe girdiği durumlarda, kanun koyucunun amacını da göz önünde bulundurarak, söze oranla öze üstünlük tanıyan bir yorumla sonuca dayalı borçlanma hakkından yararlanabilmek için doğum sırasında aktif sigortalı olma şartının aranıp aranmayacağı hususunda ise, geçmişte hizmet akdine dayalı olarak zorunlu sigortalılık tescilinin yapılmış olması, bu haktan yararlanabilmesi için yeterli sayılmalıdır. Kadının fiziksel yapısı, doğurganlık işlevi, aile yükümlülükleri ile çalışma yaşamındaki konumu yanında, doğum borçlanmasıyla amaçlanan sonucun tam olarak elde edilebilmesi için, bu tip borçlanmalarda aranan doğum öncesi sigortalılık, herhangi bir süre sınırına tabi tutulmamalıdır. Konuyla ilgili olarak 5510 sayılı Kanunda değişiklik yapan 5754 sayılı Kanuna ilişkin TBMM alt komisyon raporunda bu değişiklik hakkında, Ücretsiz doğum ya da analık izin sürelerinin de borçlanılacak sürelerden sayıldığı, bu sürelerde kadın çalışanların doğum ve çocuk bakımı gibi özel bir durum nedeniyle izin kullandığı, bunun sonucunda doğum yapan kadının sosyal güvenlik alanındaki bir hakkı kullanmasından dolayı emeklilikle ilgili sürelerini tamamlamak için ortaya çıkan bir maliyete katlanmak zorunda kalacağı, oysa çocuk bakımının aynı zamanda toplumsal olarak devletin de üstlenmesi gereken bir sorumluluk olduğu... görüşlerine yer verilmiştir. Bu yaklaşım, cinsiyeti sebebiyle sosyal güvenlik şemsiyesinde farklı muamele görmesi gereken ve başta yaşlılık aylığı olmak üzere çeşitli sosyal güvenlik hakları yönünden de bu şekilde değerlendirilen kadınlar için karşı cinsle eşitliği sağlayıcı bir bakış açısı getirecektir. Böylelikle, prim yatırma imkanı bulunamadığı halde yasa koyucunun çeşitli saiklerle sigortalılık imkanı sunmak ve prim süresine eklemek istediği bu gibi dönemlerin telafisine yönelik getirilen borçlanma müessesesinin amacı da gerçekleşmiş olacaktır. Aksine bir yorum, kanunda bu yönde bir sınırlamanın olmadığı da gözetildiğinde, sosyal güvenlik hakkına aykırılık oluşturacaktır. Hukuk Genel Kurulunun gün ve 10-367/386 sayılı kararında da vurgulandığı üzere sosyal güvenlik, sosyal hukuk devleti tanımı içerisinde yer alan ve bu ilkeyi oluşturan temel kavramlardan birisidir. Sosyal güvenlik alanında oluşturulacak tüm kuralların, özde, sosyal hukuk devleti anlayışına uygun olması zorunludur. Sosyal güvenlik, insanlığın en derin gereksiniminin bir sonucudur. Bu gereksinim, bireyin karşılaşacağı ve yaşamı için tehlike oluşturan olaylara karşı bir güvence arayışının ürünüdür. Tehlikeye ve yoksulluğa düşen birey için asgari bir güvence sağlamak, sosyal güvenliğin varoluş koşulu, diğer bir ifadeyle, olmazsa olmazıdır. Önemli olan yön, sosyal güvenlik kavramına, işlevsel olarak temel bir insanlık hakkı görünümü dayalı borçlanma talep tarihinde sigortalı olmanın gerekip gerekmeyeceği noktasında ise Kanun koyucunun bahis konusu düzenlemede, doğuma dayalı borçlanma hakkını verdiği kişinin borçlanma talep tarihinde sigortalı olmasını gerekli gören bir ifadeye yer vermediği ve bu düzenlemeye göre sigortalı olanların yanında, hak sahiplerinin de, yazılı talepte bulunmaları halinde borçlanabilecekleri dikkate alındığında, böyle bir şartın var olmadığı olayda, ilk kez 506 sayılı Kanun kapsamında tarihinde zorunlu sigortalı olduğu anlaşılan davacının, ve tarihlerinde gerçekleştirdiği doğumlar sebebiyle, ancak doğum tarihinden sonra iki yıllık süreyi geçmemek kaydıyla, hizmet akdine istinaden işyerinde çalışmaması ve çocuğunun yaşaması şartlarının dışında, başkaca bir şart aranmaksızın borçlanma hakkına sahip olduğu kabul edilmelidir. Yapılacak değerlendirmede, zorunlu sigortalı olarak tescil edildikten sonra ilk doğumu yapan ve iki yıllık süre dolmadan ve tekrar çalışmaya başlamadan ikinci doğumu yapan kadın sigortalının, ilk doğumdan ikinci doğuma kadar geçen süre ile ikinci doğum için borçlanabileceği iki yıllık sürenin toplamı kadar geçen süreyi borçlanabileceği anılan maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma halde davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve sair yönler incelenmeksizin hüküm Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, günü oybirliği ile karar Mahkeme İŞ MAHKEMESİESAS NO 2008/546KARAR NO 2009/86Taraflar arasındaki davanın mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda;GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ Davacı vekili duruşmalarda tekrarladığı dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin, 03/03/1987 ile 21/03/1988 tarihleri arasında iki kez doğum yaptığını ve çocuklarında halen sağ olduğunu, 5510 sayılı yasada, doğum yapan sigortalılara doğum tarihinden sonraki iki yıllık süre için borçlanma imkanı verildiğini, borçlanma yapılabilmesi için doğum sırasında aktif sigortalı olma parti olmadığını, resmi olarak kuruma bildirilmiş sigorta başlangıç süresinden önceki tarihlere ilişkin, 5510 sayılı yasa gereğince, doğuma dayalı borçlanma yapılabileceği ve böyle bir borçlanmanın yapılabilmesi durumunda sigorta başlangıç süresinin resmi olarak kuruma bildirilmiş başlangıç süresinden, borçlanılan süre kadar geriye gideceği düzenlenmiş olduğunu ve bu sebeple, müvekkilinin 03/03/1987 ile 20/03/1988 ve 21/03/1988 ile 21/03/1990 tarihleri arasında, 5510 sayılı kanun 41/1-a maddesi gereğince davalı kuruma borçlanma talebinde bulunduklarını ve taleplerinin haksız olarak red ettiklerini söyleyerek, müvekkilinin, 03/03/1987 ile 20/03/1988 ve 21/03/1988 ile 21/03/1990 tarihleri arasında, 5510 sayılı yasanın 41/1-a maddesi gereğince doğuma dayalı olarak borçlanma yapılmasına ve borçlanma neticesinde hak sahibi olacağı hizmetleri dikkate alınarak, dava tarihinden itibaren, yaşlılık aylığı bağlanmasına karar verilmesini talep vekili savunmasında özetle; doğuma dayalı olarak borçlanma yapma hakkı ilk kez 5510 sayılı kanunla getirildiğini, mülga sosyal güvenlik kanunlarında böyle bir hakka yer verilmediğini, kanunlar yürürlüğe girdikleri tarihle, yürürlükten kalktıkları tarih arasında meydana gelen olaylara uygulanır, kanun yürürlüğe girmesinden önce meydana gelen olaylara uygulanmaz. Bu nedenle, tarihinden önceki süreler için SSK'lı sigortalı kadının doğum tarihinden sonraki iki yıllık süreyi borçlanması söz konusu olmayacağını ve ayrıca hükmünü amir olduğunu söyleyerek, davanın reddine karar verilmesini talep dosya içine celp edilen ve ibraz edilen davacıya ait, SSK kayıtları, hizmet listesi nüfus aile kayıt tablosu, 5510 sayılı kanunun 41. maddesi kapsamındaki borçlanma talebi ile kurum cevabı yazılan dosyanın incelenmesinden, taraflar arasındaki ihtilafın, yürürlük tarihi öncesindeki doğumlarda da, 5510 sayılı kanunun 41/1-a maddesindeki doğuma dayalı borçlanma imkanının kabulü gerekip gerekmediği ve Sosyal Güvenlik ilkelerine göre sigortalı lehine olan hükümlerin uygulanması kabul edilmekte ise de, geçmişe yönelik ve isteğe bağlı borçlanma olarak, mülga 2925 sayılı kanun 39., 2926 sayılı kanunun ek md 3., 1479 sayılı kanun ek md 9 ile 506 sayılı SSK'nın 60/son maddelerinde, sadece askerlik, askeri öğrencilik ve istisnaen geçici sürelerle ev kadını belirli yaş altındakilere sağlanmış iken, 17/04/2008 tarihli 5754 sayılı kanun 67. maddesi ile, 5510 sayılı kanun, 108. maddesince, ekim 2008 tarihinde yürürlüğe girmesi de düzenlenen, 41/1-a fıkra maddesinde, fazladan doğum yapan sigortalılara da doğum tarihinden sonraki iki yılık süre için borçlanma imkanı sağlanarak sigortalı lehine kanuni düzenlemede bulunulmuştur. Ancak söz konusu kanuni düzenleme ile açıkça önceki vakalara ve geçmişe yönelik uygulama belirtilmediği gibi, aynı süre için farklı düzenleme olmayıp açıkça Ekim 2008 tarihinde yürürlüğe girmiş kanuna göre, hak ve külfetlerin düzenlenmesi söz konusudur. İptal edilerek külfeti kaldırılmış değil, yeniden düzenlenmiş borçlanmaya ilişkin hükmünde, geriye yönelik olaylara uygulanmaması gerektiği ve bu sebeple açılan davanın reddi gerektiği, kanaat ve kararı varılarak aşağıdaki hüküm Yukarda yazılı gerekçelerle1- Davanın reddine,2- Peşin yatırılan harcın mahsubu ile bakiye 1, maktu ret karar harcın, davacıdan alınarak hazine irat kaydına,3- Davacı tarafça yapılan yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına,4- Duruşmada kendisini vekille temsil etmesi sebebiyle yürürlükteki asgari ücret tarifesince takdir edilen, 575,00TL ücreti vekaletin davacıdan tahsili ile davalıya ödenmesine,Davacı vekili ile davalı vekilinin yüzüne karşı, yasal yollar açık olmak üzere karar verildi. Usulen okunup açıklandı. Kaynaktan direk alınmamış olup bilumum kaynaklarda aşağıdaki kaynak belirtilmektedir.KAYNAK Av. Nurten ÇETİNKAYA - Av. Fevzi Cem ŞENOCAK Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları Son 7 yıldır her anneler gününde sigortalılık öncesi doğum yapan annelerin borçlanma haklarının verilmesi için 5510 SS ve GSS Kanunda düzenleme beklerken ,boşuna hayale kapılıyoruz. Bu işin asıl nedeniÇSG Bakanın'a Sosyal Güvenlik açıklarından ,emekli ödemeleri konusunda danışmanlık yapan yetkililer bu kanuni düzenlemenin çıkmaması için ellerinden geleni yapıyorlar. Aşağıdaki yazımızda göreceksiniz; Bu hakkın verilmesi ile birlikte 3 çocuk için 2160 gün demek 6 yıl sigortalılık süresi öncesi yapılan doğumlar da 6 yıl süre kazandırılması ile birlikte erken emeklilik gündeme gelecek,emekli sayısı artacak ve emekli maaş ödemeleri yükselerek SGK bütçesi açık seçim döneminde bu isteklere itibar defa 01/01/1995 yılında sigortalı olan Fatma Hanım 3 çocuğu sigortalılık süresi önce doğduğu için bu hak verilmesi ile birlikte ,sigortalılık başlangıcı 01/01/1989 yılına Yılına Göre20 yıl sigortalılık süresi 51 yaş 5750 gün ile emekli AVANTAJLAR1.6 YIL ÖNCE SİGORTALILIK SÜRESİ DOLACAK2.01/01/1989 GÖRE=45 YAŞ 5300GÜN3.YAŞ DÜŞECEK 450 GÜN EKSİK PRİM DANIŞMANLARI VE SGK ÜST DÜZEY BÜROKRATLARI İTİRAZ anda bu avantajlar olduğu için sigortalılık öncesi doğum süreleri borçlanma kapsamına EMEKLİ OLSUNLAR DİYE BORÇLANMAYI 2'DEN 3 ÇOCUĞA ÇIKTI BARDAĞIN DOLU TARAFINA BAKIN DİYENLERİ SS ve GSSK yapılan son düzenleme ile birlikte 2 çocuk olan doğum borçlanmasıyla birlikte 3 çocuğa verilmesiyle birlikte ,Bağ-Kur ,Emekli Sandığı mensubu kadınlara da verilen bu hak gerçekten olumlu Bağ-Kur'lu sigortalılara yapılan pozitif ayrımcılık ile hakları kadın sigortalılar da 3 yıl doğum borçlanması ile birlikte eski sigortalılar özellikle 01/06/2002 tarihine göre emeklilikte yaş bakımından avantaj yakalama imkanı kadınlar için ise sigortalılık sonrası yapılan doğumlar için borçlanma yaş için erken emeklilik değil ,sigortalılık da aranan eksik günlerini satın alarak ileri yaşlarda olanlara emekli imkanı Ayşe Hanım 01/05/1966 doğumlu olup ,ilk defa 01/01/1986 yılında sigortalı olmuş,2915 gün sigortalılık süresi çocuğu için doğum borçlanması yaparak 5075 gün ile emekli çocuk için doğum borçlanması hakkının verilmesi ile birlikte 720 gün ek gün satın alınması sağlanmış, gün düşmemiş erken emeklilik borçlanması ikiden üçe çıkar iken Bakanlık ve SGK bürokratları karşı çıkmasına rağmen bu yaklaşım da popülist değil mi?Ek verilen 720 gün ile birlikte 2 yıl önce 24 maaş emekli maaşı hediye tek kazandıkları nokta sigortalılık sonrası verilen doğum borçlanması 3 çocuğa kadar ile mevcut sigortalılık günü 4/1a için ÖZÜDoğum borçlanmaları SSK/BAĞ-KUR/EMEKLİ SANDIĞI için 2'den 3'e çıkmış,sigortalılık öncesi için borçlanma hakları annelere bu yıl da verilmemiştir.**SİZDEN GELEN SORULARA CEVAP01/02/1988 yılında yılında sigortalı olduktan sonra yaş düzeltmesi zaman emekli olurum?Ferit08/09/1999 sonrası ilk defa sigortalı olan 60 yaş 7000 gün yada 25 yıl 60 yaş 4500 gün ile emekli düzeltmenizi sigortalı olduktan sonra yapıldığı için sigortalı ilk işe giriş tarihinde yazılı olan 01/02/1988 dikkate alınır.**Engelli bayanım ,engelli olarak SSK'lı işçi olarak yeni vefat Sandığı hayatta SSK emeklisi ,ben SSK'lı işte çalışsam da babamdan yetim aylığı alır mıyım?DilekBabanız emekli sandığı emeklisi olduğu için SSK,Bağ-Kur olsanız da yetim aylığı alacaksınız.**1955 yılında doğan babamız için Bağ-Kur tarım sigortasından 1995 yılında girişi gün prim yıl askerliği tarım zaman emekli olur.?Aykut2200 gün prim ödemeniz gün askerliği ödeyerek geri kalan süreyi EK/5 ile tamamlar emekli olma şansı doğar.**1964 doğumlu annem,1986 yılında ilk defa sigortalı gün primi zaman emekli olur?Gülay58 yaşında 3600 gün ile emekli olacaktır. Son Düzenleme Ağu 19, 2020Doğum borçlanması ile kadınlar SGK borçlanması yaparak daha erken emekli olma hakkı elde edebilmekte. Çocuk borçlanması için başvuru yaptığınızda borçlanma hesaplaması talepte bulunduğunuz tarihte geçerli olan borçlanma tutarları üzerinden yapılıyor. Borçlanma tutarları ise asgari ücretin brüt tutarı esas alınarak hesap yazımızda SGK doğum borçlanması başvurusu, ödenecek günlük en düşük borçlanma tutarları ve sgk çocuk borçlanması hakkında tüm sorularınızın cevabını borçlanması nedir ?Kadın sigortalıya/bağkurluya ilk olarak sigorta, staj, bağkur başlangıç tarihinden sonra doğan 3 çocuğa kadar hizmet borçlanması yaparak bu hizmetlerin SGK hizmetinden saydırılması işlemi olarak doğum borçlanması nasıl yapılır ?Borçlanma başvurusu ssk ve bağkur için son çalışmanın olduğu Sosyal Güvenlik Kurumu’na yapılabilirken memurlar ise kendi kurumları aracılığı ile ya da direk olarak Kamu Görevlileri Daire Başkanlığı/Ankara adresine başvurularını yapabilmekte. Başvuru işlemi iki şekilde yapılabilmekte. Birincisi form ile başvuru diğeri ise e-devletten doğum borçlanması başvurusu nasıl yapılır ?Başvurunuzu e devlet sistemi üzerinden online olarak kolayca yapabilirsiniz. E devlet sisteminde;SSK doğum borçlanması başvurusunu SGK-4a Doğum Borçlanması Başvurusu menüsünden ya da ssk doğum borçlanması başvurusu bağlantısını kullanarak,Bağkur borçlanma başvurusunu 4b Doğum Borçlanması Başvurusu menüsünden ya da 4b bağkur doğum borçlanması başvurusu bağlantısını kullanarak,Son çalışma emekli sandığı ise emekli sandığı doğum borçlanması başvuru ve takibi ise 4c emekli sandığı doğum borçlanması başvurusu bağlantısı aracılığı ile borçlanması formu nasıl doldurulur ?Borçlanma başvurusu yapmanın bir diğer yolu ise formla formunu buradan indirebilirsiniz ⇒ sgk doğum borçlanması başvuru formu eksiksiz doldurup imzaladıktan sonra sadece kimlik fotokopinizi ekleyerek elden ya da posta yolu ile son çalışmanızın olduğu Sosyal Güvenlik Kurumu’na borçlanması için gerekli evraklar nelerdir ?Sosyal Güvenlik Kurumu artık tüm bilgilere elektronik ortamda erişim sağlayabildiğinden borçlanma başvuru formu ve kimlik fotokopisi haricinde bir evrak talep edilmemekte. Eğer başvurunuzu e devlet üzerinden yaptıysanız bu belgeleri de ibraz etmeniz borçlanması şartları nelerdir 2020Kadın çalışanlar her çocuk için 720 güne kadar ve toplamda 2160 güne kadar borçlanma yapabilmekte. Borçlanma hakkı bağkurlulara da verilmiştir. Borçlanma yapabilmek için temel şart çocuğun SGK tescil tarihinden sonra doğmuş olması ve doğum tarihinden sonraki 24 aylık süre içerisinde anne adına prim ödenmemiş olması. Eğer 24 aylık süre içerisinde prim ödenen dönemler varsa bunlar borçlanılacak gün sayısından öncesi doğum borçlanması 2020Yukarıda şartlar kısmında da belirttiğimiz üzere sigorta/bağkur öncesi doğan çocuklar için kadın sigortalının doğum borçlanması hakkı bulunmamakta. Şu an için bu konuda bir düzenleme yapılmış değil. Eğer bir gelişme olursa sayfamızdan ayrıca duyurusu borçlanması için kredi veren bankalar 2020Sosyal Güvenlik Kurumu ile borçlanma kredisi imzalamış banka bulunmamaktadır. Siz varsa maaş bankanızdan ya da hesabınızın olduğu bankadan kredi başvuru yapabilirsiniz. Kredinin onaylanıp onaylanmayacağı ise tamamen sizin banka profilinize ve bankanın kampanyasına bağlı. Eğer banka uygun görürse krediyi kullandırır. İnternetten araştırma yaparak en uygun kredi faizi olan bankaya başvurmanızı borçlanması hesaplama 2020Yukarıda da bahsettiğimiz gibi borçlanma için ödenecek en düşük tutar brüt asgari ücretin günlük tutarı esas alınarak yapılmakta. En düşük borçlanma tutarı brüt asgari ücretin günlük tutarının %32’si iken en yüksek ise bunun 7,5 katıdır. Eğer yüksek emekli maaşı almak isterseniz taban tutarın 7,5 katına kadar borçlanma tutarını yükseltebilir ve maaşınızı olumlu yönde etkilemesini borçlanması ne kadar 202001 Ocak 2020 tarihinden itibaren borçlanma başvurusu yapacaklar için günlük en düşük borçlanma tutarı 31,39 TL’ye, en yüksek ise 235,42 lira çoçuk doğum borçlanması ne kadar 2020İki çocuk için maksimum 1440 güne kadar borçlanma yapılabilir. 1440 gün için ödenecek en düşük tutar 2020’de TL öncesi doğum borçlanması Yargıtay KararıNormal şartlarda sigorta öncesinde doğan çocuklar için doğum borçlanması hakkı bulunmamakta. Okurlarımız bununla ilgili Yargıtay kararlarını bize sormakta. Ancak bu yönde verilmiş örnek bir karar maalesef bulunmamakta. Zaten böyle bir karar verilse diğer herkes için de emsal teşkil borçlanması hakkındaki tüm sorularınızı yorum kısmından sorabilirsiniz. Doğum borçlanması nedir ?2020 doğum borçlanması nasıl yapılır ?E-devletten doğum borçlanması başvurusu nasıl yapılır ?Doğum borçlanması formu nasıl doldurulur ?Doğum borçlanması için gerekli evraklar nelerdir ?Doğum borçlanması şartları nelerdir 2020Sigorta öncesi doğum borçlanması 2020Doğum borçlanması için kredi veren bankalar 2020Doğum borçlanması hesaplama 2020Çocuk borçlanması ne kadar 20202 çoçuk doğum borçlanması ne kadar 2020Sigortalılık öncesi doğum borçlanması Yargıtay Kararı Doğum borçlanması yargıtay kararı aşağıdadır Yargıtay Dairesi Esas 2009/8312 Karar 2010/2516 nolu karar YARGITAY Dairesi Esas 2009/8312 Karar 2010/2516 Karar Tarihi Doğum borçlanması isteminin kabulü ve yaşlılık aylığı bağlanması istemi – ilk doğumu yapan ve iki yıllık süre dolmadan ve tekrar çalışmaya başlamadan ikinci doğumu yapan kadın sigortalının yaptığı doğumlar için borçlanabilecek olması ÖZET Somut olayda, ilk kez 506 sayılı Kanun kapsamında tarihinde zorunlu sigortalı olduğu anlaşılan davacının, ve tarihlerinde gerçekleştirdiği doğumlar sebebiyle, ancak doğum tarihinden sonra iki yıllık süreyi geçmemek kaydıyla, hizmet akdine istinaden işyerinde çalışmaması ve çocuğunun yaşaması şartlarının dışında, başkaca bir şart aranmaksızın borçlanma hakkına sahip olduğu kabul edilmelidir. Yapılacak değerlendirmede, zorunlu sigortalı olarak tescil edildikten sonra ilk doğumu yapan ve iki yıllık süre dolmadan ve tekrar çalışmaya başlamadan ikinci doğumu yapan kadın sigortalının, ilk doğumdan ikinci doğuma kadar geçen süre ile ikinci doğum için borçlanabileceği iki yıllık sürenin toplamı kadar geçen süreyi borçlanabileceği gözetilmelidir. 5510 S. K. m. 41, 108 2925 S. K. m. 39 2926 S. K. Ek m. 3 1479 S. K. Ek m. 9 506 S. K. m. 60 5754 S. K. m. 67 YHGK. T. 2006/10-367 E. 2006/386 K. Dava Dava, davacının iki çocuğundan dolayı, 5510 sayılı Kanunun 41/1-a maddesi gereğince, doğuma dayalı borçlanma yapabilmesi ve dava tarihi itibariyle yaşlılık aylığı bağlanması istemine ilişkindir. Mahkemece, düzenlemenin yürürlüğünden önceki vakıalara uygulanamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Hükmün, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi Ebru Pakin Akın tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi. Karar Uyuşmazlık, öncelikle 5510 sayılı Kanunun 41/1-a maddesi ile hukukumuzda ilk kez düzenlenen ve kısaca olarak nitelendirilebilecek borçlanma hakkının, bu düzenlemenin yürürlük tarihinden önceki doğum olaylarına uygulanıp uygulanmayacağı, doğum sırasında aktif sigortalı olma şartının aranıp aranmayacağı noktalarında toplanmaktadır. 5510 sayılı Kanunun, başlıklı, 41/1-a maddesinde; Bu Kanuna göre sigortalı sayılanların; Kanunları gereği verilen ücretsiz doğum ya da analık izni süreleri ile 4 üncü maddenin birinci fıkrasının a bendi kapsamındaki sigortalı kadının, iki defaya mahsus olmak üzere doğum tarihinden sonra iki yıllık süreyi geçmemek kaydıyla hizmet akdine istinaden işyerinde çalışmaması ve çocuğunun yaşaması şartıyla talepte bulunulan süreleri,… kendilerinin veya hak sahiplerinin yazılı talepte bulunmaları ve talep tarihinde 82 nci maddeye göre belirlenen prime esas günlük kazanç alt ve üst sınırları arasında olmak üzere, kendilerince belirlenecek günlük kazancın % 32’si üzerinden hesaplanacak primlerini borcun tebliği tarihinden itibaren bir ay içinde ödemeleri şartı ile borçlandırılarak, borçlandırılan süreleri sigortalılıklarına sayılır…> hükmü düzenlenmiştir. Kural olarak her kanun, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren derhal hukuksal sonuçlarını doğurmaya başlar ve bu tarihten sonra meydana gelen olaylara ve ilişkilere uygulanır. Bu kuralın doğal sonucu da, kanunların geriye yürümemeleridir. Ancak sosyal güvenlik hukukunun özel ve kamusal niteliği itibarıyla ve 5510 sayılı Kanunda, anılan hükümle getirilen, sigortalıların lehine olan bu borçlanma hakkının, Kanunun yürürlüğünden önceki doğum olaylarına uygulanmasını engelleyen bir düzenlemenin olmadığı gözetildiğinde, 5510 sayılı Kanunun yürürlük tarihinden önce meydana gelmiş doğum olaylarına da uygulanabileceğini kabul etmek gereklidir. Zira maddi hukukun her zaman, hayatın değişen sosyal akışı içinde gelişen tüm olayları ve ayrıntıları kurallaştırma gücüne sahip olmadığını da dikkate alıp, çıkarlar dengesi ve adalet duygularını gözeterek toplumun gereksinmelerini karşılamakla yükümlü bulunan yargı organları, sigortalıların lehine hükümler içeren düzenlemelerin yürürlüğe girdiği durumlarda, kanun koyucunun amacını da göz önünde bulundurarak, söze oranla öze üstünlük tanıyan bir yorumla sonuca varmalıdır. Doğuma dayalı borçlanma hakkından yararlanabilmek için doğum sırasında aktif sigortalı olma şartının aranıp aranmayacağı hususunda ise, geçmişte hizmet akdine dayalı olarak zorunlu sigortalılık tescilinin yapılmış olması, bu haktan yararlanabilmesi için yeterli sayılmalıdır. Kadının fiziksel yapısı, doğurganlık işlevi, aile yükümlülükleri ile çalışma yaşamındaki konumu yanında, doğum borçlanmasıyla amaçlanan sonucun tam olarak elde edilebilmesi için, bu tip borçlanmalarda aranan doğum öncesi sigortalılık, herhangi bir süre sınırına tabi tutulmamalıdır. Konuyla ilgili olarak 5510 sayılı Kanunda değişiklik yapan 5754 sayılı Kanuna ilişkin TBMM alt komisyon raporunda bu değişiklik hakkında, Ücretsiz doğum ya da analık izin sürelerinin de borçlanılacak sürelerden sayıldığı, bu sürelerde kadın çalışanların doğum ve çocuk bakımı gibi özel bir durum nedeniyle izin kullandığı, bunun sonucunda doğum yapan kadının sosyal güvenlik alanındaki bir hakkı kullanmasından dolayı emeklilikle ilgili sürelerini tamamlamak için ortaya çıkan bir maliyete katlanmak zorunda kalacağı, oysa çocuk bakımının aynı zamanda toplumsal olarak devletin de üstlenmesi gereken bir sorumluluk olduğu… görüşlerine yer verilmiştir. Bu yaklaşım, cinsiyeti sebebiyle sosyal güvenlik şemsiyesinde farklı muamele görmesi gereken ve başta yaşlılık aylığı olmak üzere çeşitli sosyal güvenlik hakları yönünden de bu şekilde değerlendirilen kadınlar için karşı cinsle eşitliği sağlayıcı bir bakış açısı getirecektir. Böylelikle, prim yatırma imkanı bulunamadığı halde yasa koyucunun çeşitli saiklerle sigortalılık imkanı sunmak ve prim süresine eklemek istediği bu gibi dönemlerin telafisine yönelik getirilen borçlanma müessesesinin amacı da gerçekleşmiş olacaktır. Aksine bir yorum, kanunda bu yönde bir sınırlamanın olmadığı da gözetildiğinde, sosyal güvenlik hakkına aykırılık oluşturacaktır. Hukuk Genel Kurulunun gün ve 10-367/386 sayılı kararında da vurgulandığı üzere sosyal güvenlik, sosyal hukuk devleti tanımı içerisinde yer alan ve bu ilkeyi oluşturan temel kavramlardan birisidir. Sosyal güvenlik alanında oluşturulacak tüm kuralların, özde, sosyal hukuk devleti anlayışına uygun olması zorunludur. Sosyal güvenlik, insanlığın en derin gereksiniminin bir sonucudur. Bu gereksinim, bireyin karşılaşacağı ve yaşamı için tehlike oluşturan olaylara karşı bir güvence arayışının ürünüdür. Tehlikeye ve yoksulluğa düşen birey için asgari bir güvence sağlamak, sosyal güvenliğin varoluş koşulu, diğer bir ifadeyle, olmazsa olmazıdır. Önemli olan yön, sosyal güvenlik kavramına, işlevsel olarak temel bir insanlık hakkı görünümü yaratmaktır. Doğuma dayalı borçlanma talep tarihinde sigortalı olmanın gerekip gerekmeyeceği noktasında ise Kanun koyucunun bahis konusu düzenlemede, doğuma dayalı borçlanma hakkını verdiği kişinin borçlanma talep tarihinde sigortalı olmasını gerekli gören bir ifadeye yer vermediği ve bu düzenlemeye göre sigortalı olanların yanında, hak sahiplerinin de, yazılı talepte bulunmaları halinde borçlanabilecekleri dikkate alındığında, böyle bir şartın var olmadığı belirgindir. Somut olayda, ilk kez 506 sayılı Kanun kapsamında tarihinde zorunlu sigortalı olduğu anlaşılan davacının, ve tarihlerinde gerçekleştirdiği doğumlar sebebiyle, ancak doğum tarihinden sonra iki yıllık süreyi geçmemek kaydıyla, hizmet akdine istinaden işyerinde çalışmaması ve çocuğunun yaşaması şartlarının dışında, başkaca bir şart aranmaksızın borçlanma hakkına sahip olduğu kabul edilmelidir. Yapılacak değerlendirmede, zorunlu sigortalı olarak tescil edildikten sonra ilk doğumu yapan ve iki yıllık süre dolmadan ve tekrar çalışmaya başlamadan ikinci doğumu yapan kadın sigortalının, ilk doğumdan ikinci doğuma kadar geçen süre ile ikinci doğum için borçlanabileceği iki yıllık sürenin toplamı kadar geçen süreyi borçlanabileceği gözetilmelidir. Mahkemece, anılan maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. O halde davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve sair yönler incelenmeksizin hüküm bozulmalıdır. Sonuç Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, günü oybirliği ile karar verildi. Yerel Mahkeme ilamı SAMSUN 2. İŞ MAHKEMESİ ESAS NO 2008/546 KARAR NO 2009/86 Taraflar arasındaki davanın mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda; GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ Davacı vekili duruşmalarda tekrarladığı dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin, 03/03/1987 ile 21/03/1988 tarihleri arasında iki kez doğum yaptığını ve çocuklarında halen sağ olduğunu, 5510 sayılı yasada, doğum yapan sigortalılara doğum tarihinden sonraki iki yıllık süre için borçlanma imkanı verildiğini, borçlanma yapılabilmesi için doğum sırasında aktif sigortalı olma parti olmadığını, resmi olarak kuruma bildirilmiş sigorta başlangıç süresinden önceki tarihlere ilişkin, 5510 sayılı yasa gereğince, doğuma dayalı borçlanma yapılabileceği ve böyle bir borçlanmanın yapılabilmesi durumunda sigorta başlangıç süresinin resmi olarak kuruma bildirilmiş başlangıç süresinden, borçlanılan süre kadar geriye gideceği düzenlenmiş olduğunu ve bu sebeple, müvekkilinin 03/03/1987 ile 20/03/1988 ve 21/03/1988 ile 21/03/1990 tarihleri arasında, 5510 sayılı kanun 41/1-a maddesi gereğince davalı kuruma borçlanma talebinde bulunduklarını ve taleplerinin haksız olarak red ettiklerini söyleyerek, müvekkilinin, 03/03/1987 ile 20/03/1988 ve 21/03/1988 ile 21/03/1990 tarihleri arasında, 5510 sayılı yasanın 41/1-a maddesi gereğince doğuma dayalı olarak borçlanma yapılmasına ve borçlanma neticesinde hak sahibi olacağı hizmetleri dikkate alınarak, dava tarihinden itibaren, yaşlılık aylığı bağlanmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili savunmasında özetle; doğuma dayalı olarak borçlanma yapma hakkı ilk kez 5510 sayılı kanunla getirildiğini, mülga sosyal güvenlik kanunlarında böyle bir hakka yer verilmediğini, kanunlar yürürlüğe girdikleri tarihle, yürürlükten kalktıkları tarih arasında meydana gelen olaylara uygulanır, kanun yürürlüğe girmesinden önce meydana gelen olaylara uygulanmaz. Bu nedenle, tarihinden önceki süreler için SSK’lı sigortalı kadının doğum tarihinden sonraki iki yıllık süreyi borçlanması söz konusu olmayacağını ve ayrıca hükmünü amir olduğunu söyleyerek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece, dosya içine celp edilen ve ibraz edilen davacıya ait, SSK kayıtları, hizmet listesi nüfus aile kayıt tablosu, 5510 sayılı kanunun 41. maddesi kapsamındaki borçlanma talebi ile kurum cevabı yazılan incelenmiştir. Tüm dosyanın incelenmesinden, taraflar arasındaki ihtilafın, yürürlük tarihi öncesindeki doğumlarda da, 5510 sayılı kanunun 41/1-a maddesindeki doğuma dayalı borçlanma imkanının kabulü gerekip gerekmediği meselesidir. Hukukumuzda ve Sosyal Güvenlik ilkelerine göre sigortalı lehine olan hükümlerin uygulanması kabul edilmekte ise de, geçmişe yönelik ve isteğe bağlı borçlanma olarak, mülga 2925 sayılı kanun 39., 2926 sayılı kanunun ek md 3., 1479 sayılı kanun ek md 9 ile 506 sayılı SSK’nın 60/son maddelerinde, sadece askerlik, askeri öğrencilik ve istisnaen geçici sürelerle ev kadını belirli yaş altındakilere sağlanmış iken, 17/04/2008 tarihli 5754 sayılı kanun 67. maddesi ile, 5510 sayılı kanun, 108. maddesince, ekim 2008 tarihinde yürürlüğe girmesi de düzenlenen, 41/1-a fıkra maddesinde, fazladan doğum yapan sigortalılara da doğum tarihinden sonraki iki yılık süre için borçlanma imkanı sağlanarak sigortalı lehine kanuni düzenlemede bulunulmuştur. Ancak söz konusu kanuni düzenleme ile açıkça önceki vakalara ve geçmişe yönelik uygulama belirtilmediği gibi, aynı süre için farklı düzenleme olmayıp açıkça Ekim 2008 tarihinde yürürlüğe girmiş kanuna göre, hak ve külfetlerin düzenlenmesi söz konusudur. İptal edilerek külfeti kaldırılmış değil, yeniden düzenlenmiş borçlanmaya ilişkin hükmünde, geriye yönelik olaylara uygulanmaması gerektiği ve bu sebeple açılan davanın reddi gerektiği, kanaat ve kararı varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur. HÜKÜM Yukarda yazılı gerekçelerle 1- Davanın reddine, 2- Peşin yatırılan harcın mahsubu ile bakiye 1, maktu ret karar harcın, davacıdan alınarak hazine irat kaydına, 3- Davacı tarafça yapılan yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına, 4- Duruşmada kendisini vekille temsil etmesi sebebiyle yürürlükteki asgari ücret tarifesince takdir edilen, 575,00TL ücreti vekaletin davacıdan tahsili ile davalıya ödenmesine, Davacı vekili ile davalı vekilinin yüzüne karşı, yasal yollar açık olmak üzere karar verildi. Usulen okunup açıklandı. NotKarar Kaynaktan direk alınmamış olup bilumum kaynaklarda aşağıdaki kaynak belirtilmektedir. KAYNAK Av. Nurten ÇETİNKAYA – Av. Fevzi Cem ŞENOCAK Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları

sigortalılık öncesi doğum borçlanması yargıtay kararı