peygamberimizin çektiği sıkıntılar madde madde
Peygamberimizin(s.a.a) bu tavrı, çocuklarının kişiliğinin oluşmasında aktif rol oynayan, hayatlarını ve hayat biçimlerini yönlendiren babalık misyonunun etkili örneklerinden biridir. Peygamber’in (s.a.a) bu tavrı, İslâm dininde kızların gözetilmesine, onlara özen gösterilmesine ve saygın konumlarının belirlenmesine
Manenve madden ikiye bölünmüş, bir parçam karanlıklar içinde kaybolup gitmişti. Fakat bu karanlıklar; yankılı, yuvarlak, sıcak, tok bir sesti ve yumuşacıktı. Uyuşuk, salınımlı, yuvarlak bir duygu yumağı ağır, ağır parçalarımdan birine doluyor, sisler ya da tüller ardında silinen yalçın bir dağ gibi arama giriyor
Muhammed(s.a.v) ya dünyevi çıkarlar için peygamberlik iddia eden bir yalancıydı, ya ne dediğini bile bilmeyen bir deliydi, ya da gerçekten Allah’ın peygamberi idi. Hz. Muhammed’in davası uğruna çektiği sıkıntılar, toplumundan dışlanması, evinden ve yurdundan çıkarılması, en yakınlarının Müslüman oldukları için
MADDE2-(1) Bu Yönerge, Millî Eğitim Bakanlığına bağlı resmî ve özel ortaöğretim kurumlarına geçişle ilgili iş ve işlemleri kapsar. Dayanak MADDE 3-(1) Bu Yönerge, 26/07/2014 tarihli ve 29072 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Millî Eğitim Bakanlığı Okul Öncesi Eğitim ve İlköğretim Kurumları Yönetmeliği
Allâhımsenden yakın bir genişlik ve sıkıntılardan çıkış istiyorum. (Kötülüklere karşı da) güzel bir sabır diliyorum. Her türlü (maddi ve manevî) belâlardan senden âfiyet istiyorum. Allâhım âfiyetin devamını senden istiyorum. Senden insanlardan müstağni olmayaı (kullarına muhtaç olmamayı) diliyorum.
nama yang bagus untuk arisan agar cepat keluar. İslam dinin peygamberi olan Hz. Muhammed görevini yerine getirirken bir çok sorunla karşılaşmıştır. Kendisine peygamberlik görevi verilmesi onun zorlu imtihandan geçeceğinin habercisi oldu. Dini inkar eden müşrikler peygamber efendimizin büyücü olduğunu söyleyerek deli olduğunu yaymıştır. Kötü sözlerin yanı sıra gördükleri yerde kendisini dışlar olmuşlardır. Bunlara rağmen Peygamber efendimiz güzel ahlakını ve eğitimi öğretmen için çabalamıştır ama nafile hep uzaklaşmışlardır. Onlar cahil olduğundan dolayı bilmediklerinden böyle karşıladıkları düşünüldü. Yaşadıkları zorluklara karşı Allah’a yönelerek Allah’ın yardımını istemiş sabır ve tevekkülü tavsiye etmiştir. İslamiyet Mekke’de yayılması oldukça zor olduğundan dolayı müşrikler peygamber efendimize rahat vermemişlerdir. Bunlardan dolayı göç etme kararı alarak kendisine inananlarla birlikte Mekke’den Medine’ye doğru göç etmişlerdir. Allahın dinini anlatmak için farklı diyarlarda kendisine inanların daha çok olduğu inancı ile hareket etmiştir. Mucizeleri ile birlikte mutlak güç Allah olduğunu göstermiştir. Tek ilah olup istediğinde yaratabilir veya öldürebilirdi. Ölüleri dirilterek insanlara Allah dilediği zaman istediğini yapabileceğini göstermiştir. Allah’ın elçisi olarak görevinde karşılaştığı zorlukları çeşitli yollarla aşmıştır.
En büyük çileler, başta Cenâb-ı Hakk’ın en sevgili kulları olan peygamberlerin, daha sonra da peygamber vârisi Hak dostlarının ve derecelerine göre sâlih kulların başından geçmiştir. Peki hangi peygamber neyle imtihan edilmiştir? Peygamberlerin intihanları...Hayat, imtihan sırrına binâen, dâimâ düz bir çizgi üzerinde devam etmez. Bazen inişleri, bazen de çıkışları olur. Lâkin insanın îman bakımından hangi seviyede olduğunu gösteren ve gönül dünyasını aslî sûrette ortaya koyan, bu iniş-çıkışlarda sergilediği hâl ve tavırlardır. Yani bir mü’min, kavuştuğu bir imkân, nâil olduğu maddî bir servet veya kazandığı bir zafer dolayısıyla aslâ şımarmayacak, taşmayacak. Karşılaştığı bir imtihan veya düştüğü bir çile dolayısıyla da sabrederek ecrini Cenâb-ı Hak’tan bekleyecek. Unutulmamalıdır ki insanı olgunlaştıran, çilelerdir. Meselâ sâhillerdeki taşlara dikkat ettiğimiz zaman görürüz ki, üzerlerinde hiçbir pürüz kalmamıştır. Asırlarca dalgalar tarafından dövüle dövüle pürüzlerinden arınmış, cilâlanmış, pırıl pırıl olmuş, ayrıca granit gibi de sağlamlaşmıştır. Bu sebeple en büyük çileler, başta Cenâb-ı Hakk’ın en sevgili kulları olan peygamberlerin, daha sonra da peygamber vârisi Hak dostlarının ve derecelerine göre sâlih kulların başından geçmiştir. Mevlâmız da Kur’ân-ı Kerîm’in üçte birinden fazlasını teşkil eden kıssalar vesîlesiyle, bizlere peygamberlerin başından geçen meşakkatli ve çileli hâlleri bildirmiştir. Tâ ki, onların çilelerle dolu ebediyet yolculuklarında gönül huzurlarını nasıl dâimâ koruduklarını, hangi ahvalde olursa olsun, nasıl dâimâ Cenâb-ı Hakk’a ilticâ edip sığındıklarını ve hiçbir zaman ümitsizliğe düşmediklerini tefekkür edip, kendimiz için gerekli dersleri çıkarabilelim. PEYGAMBERLERİN İMTİHANLARI Meselâ İbrahim -aleyhisselâm- Cenâb-ı Hak ile dostluk yolunda ne büyük çileler çekti. Gönül meyvesi olan evlâdıyla imtihan olundu. Malıyla imtihan olundu. Ateşe atılmak sûretiyle canıyla imtihan olundu. Lâkin Allâh’a olan engin tevekkül ve teslîmiyeti sebebiyle hepsinden de muvaffakıyetle geçti. Neticede Halîlullah oldu, Allâh’a dost oldu. Eyyûb -aleyhisselâm- bütün musîbet ve sıkıntılarına rağmen, hâlinden şikâyetçi duruma düşmemek ve takdîre rızâda kusur göstermemek için, hastalığını Cenâb-ı Hakk’a arz etmekten, kendisi için sıhhat ve âfiyet dilemekten bile çekindi. Nihâyet zevcesinin ısrarları karşısında sadece “…Rabbim! Başıma bu iptilâ geldi. Sen, merhametlilerin en merhametlisisin!..” el-Enbiyâ, 83 diye niyazda bulundu. Bu duâ üzerine Cenâb-ı Hak, kullukta dâim olanlara bir rahmet hâtırası olmak üzere onun derdini giderdi, hastalığına şifâ verdi ve kendisine yeniden mal ve evlâtlar lûtfetti. Cenâb-ı Hak sabır, şükür ve hâle rızâ makâmında zirveleşen Eyyûb -aleyhisselâm- için “…O ne güzel kuldu!..” Sâd, 44 iltifatında bulundu. Yusuf -aleyhisselâm- kardeşleri tarafından kuyuya atıldı, çok sevdiği babasına uzun bir müddet hasret yaşadı, iftiraya uğradı ve neticesinde senelerce zindanda kaldı. Fakat bir an dahî düştüğü bu mihnet ve sıkıntıdan dolayı Cenâb-ı Hakk’a karşı isyâna sürüklenmedi. Kulluk şuur ve idrâkiyle sabretti. Cenâb-ı Hak da en sonunda onu Mısır’a sultan yaptı ve bütün sevdiklerine kavuşturdu. Mûsâ -aleyhisselâm- inatçı ve nankör bir kavimle binbir türlü sıkıntı yaşadı. Onların îmâna gelmesi için çok gayret gösterdi. Lâkin onlar en ufak bir boşlukta dâimâ isyan ettiler. Cenâb-ı Hakk’ın onlara olan büyük ihsanlarını gördükleri hâlde; “…Sen ve Rabbin gidip savaşın! Biz burada oturacağız!” el-Mâide, 24 diyecek kadar küstahlaştılar. Sâlih, Hûd ve Şuayb -aleyhisselâm-; îmâna davet için hak ve hakîkati anlatmak istediklerinde devamlı kavimlerinin taşkınlıklarıyla karşılaştılar. Hattâ kavimleri tarafından; “–Eğer tevhîdi tebliğden vazgeçmezsen seni öldürürüz!” tehditlerine muhatap oldular. Lût -aleyhisselâm- ahlâksızlıkta hayvanlardan daha öteye geçmiş bir kavimle ne büyük bir çileye muhatap oldu! Kendi hanımı bile fâsıkların tarafında yer aldı. Nuh -aleyhisselâm- dokuz yüz elli sene kavmini hidâyete dâvet etti. Oğluyla imtihan edildi. Yine bu kıssalar içerisinde Ashâb-ı Uhdûd’un, ateş dolu hendeklerin içine atıldığı, ilk Îsevîlerin Roma sirklerinde aslanların dişleri arasında can verdiği, Habîb-i Neccar’ın zâlim bir kavim tarafından taşlanarak şehid edildiği, Firavun’un sihirbazlarının ise Mûsâ -aleyhisselâm-’a îman etmeleri sebebiyle kolları ve bacaklarının kesilip hurma dallarına asıldığı nakledilmektedir. Lâkin onlar bir an dahî îman zaafiyetine uğramadılar. Devamlı “…Yâ Rabbi! Üzerimize sabır yağdır ve canımızı müslümanlar olarak al!” el-Arâf, 126 diyerek son nefeslerinde îman mücâdelesi verdiler ve şehîden Rab’lerine kavuştular. Kur’ân-ı Kerîm’de bahsedilen Ashâb-ı Kehf de, zâlim Dakyanus’un zulmünden kurtulmak ve tevhîdi yaşamak için bir mağaraya sığındılar. Cenâb-ı Hak da onları üç yüz dokuz sene o mağarada muhâfaza eyledi. Mükemmel bir örnek şahsiyet olarak insanlığa armağan edilen Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in hayatı ise, çileler ve ıztıraplar manzûmesidir. Nitekim kendisi bu hâlini; “…Allah yolunda hiç kimsenin görmediği eziyetlere mâruz kaldım…” buyurarak ifâde etmişlerdir. Tirmizî, Kıyâmet, 34/2472 Ancak çektiği çilelerin hiçbiri, Allah Rasûlü’nün metânetini ve muvâzenesini bozamamıştır. O, bütün bunları büyük bir olgunluk ve rızâ hâliyle karşılamıştır. Gönlü nice acılarla dağlanmasına rağmen, gül yüzünden tebessüm hiç eksik olmamıştır. O’nu hiç kimse, hiçbir zaman asık bir yüzle, çatık kaşla ve abus bir çehre ile görmemiştir. Zira O, Hak Teâlâ ile beraberliğin neşe ve huzûru içinde dâimâ tebessüm hâlinde bulunmuş, her hâlükârda İslâm’ın güler yüzünü aksettirmiştir. Peygamber Efendimiz’in zamana yayılmış temsilcileri olan Hak dostları da, başlarına gelen çileleri; hiçlik, acziyet ve kulluk hislerini inkişâf ettiren, kalbin Cenâb-ı Hakk’a yakınlaşmasını temin eden bir nîmet bilmişlerdir. Zira Hakk’a yakınlığın lezzeti karşısında dünyadaki bütün çile ve ıztıraplar, onların gözünde ve gönlünde ehemmiyetini kaybetmiştir. Kaynak Osman Nuri Topbaş, Şebnem Dergisi, Yıl 2018 Ay Temmuz Sayı 161 İslam ve İhsan
Peygamberimizin çektiği sıkıntılar Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem Peygamberliğini ilan ettiğinde, başta amcası Ebu Leheb olmak üzere Mekke devletinin ileri gelenleri, İslam'ı kendi çıkarları ve gelecekleri için tehlikeli görüp, içinde bulundukları karanlık ve cehaleti Allah'ın nuru olan İslam'a tercih ettiler. Bu yüzden Efendimize ağza alınmayacak küfürler ettiler, taşladılar yoluna diken koydular. O'nun davasına inanalara, O'nun gözlerinin önünde şehit oluncaya kadar işkence ve zulüm ediyorlardı. Fakat Efendimiz hiç korkmadan, yılmadan, bıkmadan ve durmadan hak yolunda Allah'ın kendisine vermiş olduğu göreve devam etti.
Skip to content SunumEvrensel DuyuruMedya APPLE E-KİTAP BAĞLANTILARITürkçe MealAzerice Mealİngilizce Mealİngilizce MakalelerGOOGLE E-KİTAP BAĞLANTILARITürkçe MealAzerice Mealİngilizce Mealİngilizce Makalelerİslam Dininin Temel DirekleriKur’an Işığında SiyasetnameNÜZUL SIRASINA GÖRE NECM NECM KUR’AN MEALİ Mp3NÜZUL SIRASINA GÖRE NECM NECM KUR’AN MEALİ M4bAUDIO BOOKTEBYİN-UL KUR’AN WORDTÜRKÇE MEALQUR’AN IN ENGLISHRUSÇA SALATRUSÇA MEALNEDERLANDSE VERTALING VAN DE QORANMeal WordMecelle 1300 senedir İslam’ı anlamadıkMüslüman Yanacak Ama AydınlatacakSon SözPostaArama AramaTebyinü’l-Kur’an 1-ALAKEMBRİYONSURESi2-KALEM SÛRESİ3-MÜZZEMMİL SÛRESİ4-MÜDDESSİR SÛRESÎ5-FATİHA [AÇIŞ] SÛRESİ 6-TEBBET veya MESED[KURUDU]SURESİ7-TEKVÎR[DÜRME]SURESİ8-A’LA SÛRESİ[EN YÜCE]SURESİ9-LEYL [GECE] SURESİ10-FECR [TANYERİ] SURESİ11-DUHA SURESİ [KUŞLUK VAKTİ] SURESİ12-İNŞİRAH [AÇILMA]SURESİ13-ASR [ÇAĞ] SURESİ14-ADİYAT [SOLUK SOLUĞAKOŞANLAR]SURESİ15-KEVSER [BOL NİMET] SURESİ16-TEKASÜR [ÇOĞALTMA YARIŞI]SURESİ17-MÂÛN [BASİT EV EŞYALARI]SURESİ18-KÂFİRUN [KÂFİRLER]SURESİ19-FİL [FİL] SURESİ20-FELÂK [ÇATLAMA]SURESİ21-NAS SÛRESİ22-İHLÂS [İÇTENLİK]SURESİ23-NECM [PARÇA PARÇA İNEN AYETLER]SURESİ24-ABESE [YÜZÜNÜ EKŞİTTİ]SURESİ25-KADR [ÖLÇME-KIYMET] SURESİ26-ŞEMS [GÜNEŞ]SURESİ27-BÜRUC [YILDIZ KÜMELERİ]SURESİ28-TİN [İNCİR]SURESİ29-KUREYŞ SURESİ30-KARİAH [FELAKET KAPISINI ŞİDDETLE ÇALAN]SURESİ31-KIYAMET [ÖLÜM VE KALKIŞ]SURESİ32-HÜMEZE SÛRESİ33-MÜRSELÂT SÛRESİ34-KAF SÛRESİ35-BELED SÛRESİ36-TÂRIK SÛRESİ37-KAMER SÛRESİ38-SÂD SÛRESİ39-ARÂF SÛRESİ-139-ARÂF SÛRESİ-239-ARAF SURESİ-339-ARÂF SÛRESİ-440-CİNN SURESİ41-YASİN SURESİ42-FURKAN SURESİ43-FATIR SURESİ44-MERYEM SURESİ45-TA HA SURESİ46-VAKIA SURESİ47-ŞUARA SURESİ48-NEML SURESİ49-KASAS SURESİ50-İSRA SURESİ51-YUNUS SURESİ52-HUD SURESİ53-YUSUF SURESİ54-HICR SURESİ55-EN’AM SURESİ56-SAFFAT SURESİ57-LOKMAN SURESİ58-SEBE SURESİ59-ZÜMER [GURUPLAR] SURESİ60-MÜ’MİN SURESİ61-FUSSILET[DETAYLANDIRILMIŞ/AYIRILMIŞ] SURESİ62-ŞURA SURESİ63-ZUHRUF [ALTIN-ZİNET] SURESİ64-DUHAN[DUMAN]SURESİ65-CASİYE [DİZ ÇÖKEN] SURESİ66-AHKAF [KUM TEPELERİ] SURESİ67-ZARİYAT [TOZUTANLAR] SURESİ68-ĞÂŞİYE SURESİ69-KEHF SURESİ70-NAHL [BAL ARISI] SURESİ71-NUH SURESİ72-İBRAHİM SURESİ73-ENBİYA SURESİ74-MÜ’MİNUN [İNANANLAR] SURESİ75-SECDE SURESİ76-TUR SURESİ77-MÜLK [HÜKÜMRANLIK] SURESİ78-HAKKAH [GERÇEKLEŞECEK OLAN] SURESİ79-MEARİC SURESİ80-NEBE [ÖNEMLİ HABER] SURESİ81-NAZİAT SURESİ82-İNFİTAR SURESİ83-İNŞİKAK SURESİ84-RUM SURESİ85-ANKEBUT [DİŞİ ÖRÜMCEK] SURESİ86-MUTAFFİFİN [HİLEBAZLAR] SURESİ87-2. BAKARA SÛRESİ-187-BAKARA SÛRESİ-287-BAKARA SÛRESİ-387-BAKARA SÛRESİ-487-BAKARA SÛRESİ-587-BAKARA SÛRESİ-687-BAKARA SÛRESİ-787-BAKARA SÛRESİ-887-BAKARA SÛRESİ-988-ENFÂL SURESİ89 -ÂL-İ İMRÂN SÛRESİ-189 -ÂL-İ İMRÂN SÛRESİ-289 -ÂL-İ İMRÂN SÛRESİ-389 -ÂL-İ İMRÂN SÛRESİ-489 -ÂL-İ İMRÂN SÛRESİ-590-AHZÂB SÛRESİ91-MÜMTEHİNE SÛRESİ92-NİSÂ SÛRESİ-192-NİSÂ SÛRESİ-293-ZİLZÂL SÛRESİ94-HADÎD SÛRESİ95-MUHAMMED SÛRESİ96-RAD SÛRESİ97-RAHMÂN SÛRESİ98-İNSAN/DEHR SÛRESİ99-TALÂK SÛRESİ100-BEYYİNE SÛRESİ101-HAŞR SÛRESİ102-NÛR SÛRESİ103-HACC SÛRESİ104-MÜNÂFIKÛN SÛRESİ105-MÜCÂDELE SÛRESİ106-HUCURÂT SÛRESİ107-TAHRÎM SÛRESİ108-TEĞÂBÜN SÛRESİ109-SAFF SÛRESİ110-CUMA SÛRESİ111-FETİH SÛRESİ112-MÂİDE SÛRESİ113-TEVBE SÛRESİ114-NASR SÛRESİMakaleler AHMET HAKAN BEY’E CEVAPLAR!ALLAH KORKUSUALLAH’IN KALPLERİ MÜHÜRLEMESİAraf ve Ashabı Araf kimlerdir?BEŞER- İNSAN-ÂDEMBEZM-İ ELEST KÂLÛ BELÂBOŞANMA/TALAKCEBRAİL, RUH ÜL KUDÜS, ER RUH ÜL EMİN, RUHULLAHCEHENNEM İLE İLGİLİ MESELELERCİHADCİNN KAVRAMI ve KUR’AN’DA CİNNCUMA Yerel Gündem ToplantısıCÜNÜPLÜK VE CENABETDABBET-ÜN-MİN-EL-ARZDİNDE PEYGAMBERİN SÜNNETİN, HADİSİN YERİDOĞUM KONTROLÜ ve KÜRTAJDUAECEL, ECELİN UZAMASI – KISALMASIEvrensel DuyuruFERDLERİ KÖLELEŞTİREN, ÜLKELERİ SÖMÜRGELEŞTİREN İLLETRİBA FAİZFİTNE BELA, İMTİHAN, İŞKENCE OLGUNLAŞMA… GAYB MESELESİHACCHADİS-İ KUTSÎHALİFE SÖZCÜĞÜ ve KUR’AN’DAKİ HALİFEHARUT VE MARUTHITAN YA DA DİLİMİZDEKİ YANLIŞ KULLANIMI İLE SÜNNETHırsızın elinin kesilmesiİBLİS NEDİR YA DA KİMDİR?İMAN-AMEL İLİŞKİSİİNFAKİSLÂM DİNİNDE KADINİSLÂM DİNİNDE SAVAŞİSLÂM DİNİNİN KISACA BİR TANITIMIKABİR AZABI VAR MIDIR? BERZAH ÂLEMİ DİYE BİR ÂLEM VAR MIDIR?KADER ALIN YAZISI !KANDİL GECELERİKÂR, KİRA, ÜCRET, FAİZ VE KENZKIBLEKÖLELİK ve İSLAMİYETKulak Hırsızlığı Yapan Şeytanlar!KUR`AN ABDESTSİZ DE OKUNUR!Kur`an`da ZANN sözcüğünün anlamıKUR’AN IŞIĞINDA SİYÂSETNÂMEKUR’AN’DA İSA PEYGAMBERKUR’AN’DA MERYEMKUR’AN’DA ORUÇ İNSANIN KENDİSİNİ TUTMASIKUR’AN’DAKİ “MİYKAL”, MUHAMMED AS’DIRKUR’AN’DAKİ HİKMET SÖZCÜĞÜNÜN ANLAMIKUR’AN’DAKİ MUSA İLE BİLGİN KUL KISSASIKUR’ANDA KONU EDİLEN ZÜLKARNEYN, SON PEYGAMBER MUHAMMED AS’DİR!!KURBANMEHDİ İNANCIMEHİRMescid-i Aksa neresidir ?MUCİZE KAVRAMI VE PEYGAMBERLERİN MUCİZELERİMUT’A NİKAHINEFSÖRTÜNME Başörtüsü, çarşaf, sarık, örtülü çıplaklar…PEYGAMBERİMİZİN ÇOK EŞLİLİĞİRACÜLRasülüllah`ın okur yazarlığıRECMRUHBANLIK ve ZÜHD Takvadan SapmalarRÜYA, RÜYANIN SADIĞI doğrusu ve NAMAZSalavat getirmek/Salavatı şerifeSECDEŞEFAAT KAVRAMIŞEYTAN- Şeytan-ı racim- İblis -Şeytandan korunma -Şeytan çarpmasıŞÜKÜRTAKVÂTEADDÜD-Ü ZEVCATERKEKLERİN ÇOK HANIMLA EVLENMESİTEFEKKÜR DÜŞÜNCE ZİNCİRİTERTÎLTEVBEUYDURULMUŞ HADİSLERÜZEYR PEYGAMBER ÖLÜP DE DİRİLDİ Mİ?VAHYVEFATVEKÂLET-VEKÎL- TEVEKKÜLVELÂYET-VELÎ-EVLİYÂÜLLAH ENSÂRULLAHZEKATZikir/ Allah`ı zikretmekZİNAZÜMER SURESİ 10 VE 53. AYETLER İLE İLGİLİ SORUNLARمستقرّMÜSTAKARR” VE ” مستودعMÜSTEVDA” SÖZCÜKLERİSorular Kur’an’dan Cevaplar Kur`an`daki Allah`ın “Biz” ifadesinin anlamı nedir?Allah erkekleri kayırıyor mu? Huri-nuri meselesiEbu Hüreyre kimdir?İslam dininin PavlusuMezarlar nasıl olmalıdır?Ruh?İblis?Çamurdan yaratılma?Uydurulmuş hadis nasıl bilinir?Kur`an`dan başka kaynak ? Bazı ayetlerin anlamları; Allah`tan başka ilah var mı?Peygamberimizin adı MUHAMMED`DİR AHMED değildir !Süleyman peygamberin kuşların dilini bilmesi, karıncalarla konuşması, Kuşlar ve karıncalar gerçekten kuş ve karınca mıdır yoksa insan mıdır?Kenz-ül Arş Duası ! Dua nasıl olmalı?Kur`an`ın Furkan`lığı, Zikir ve önemi, Hidayet Allah`a mülaki olmak mıdır?Kur`an`daki ruh sözcüğünün anlamı nedir?Müteşabih ayeti sadece Allah mı bilmektedir?Yoksa ilim erbabıda bilir mi?Kur`an`da çelişki, tutarsızlık, “KELÂLE”. Dinde dilin önemiSalavat getirmek ile ilgili bir talep ve ona verilen ne demektir?Çocuk yaşta ölen biriyle 90 yaşında ölen birinin ahiretteki durumu,sorumluluğu nedir?İntihar edenlerin durumuPeygamber ile dini öğrenip yaşadıkları halde…Bazı belalarda; bizim şer zannettiğimiz olaylarda hayır olabilir Bakara/216, Nisa/19Reankarnasyon konusuBABALARI UYARILMAMIŞ BİR TOPLUM MU BABALARI UYARILMIŞ BİR TOPLUM MU?MehdiMisafir Yazılar Haccda kime ve nereye gidilir ?OKUTÜM MÜSLÜMANLARIN CEVAPLAMASI DİLEKLERİMLE“HALİS DİN” MANİFESTOSUÖRNEK BİR NİKAH MERASİMİKur’an Işığında SiyasetnameTeşekkürlerFRANSADAN İNTİBALARBULGARİSTANDAN İNTİBALARBir anı ve teşekkürTeşekkürFATİH ERGAN BEYEFENDİNİN NOTLARIKEMAL ÇURUM BEYEFENDİNİN NOTLARINACİ CEPE BEYEFENDİ’NİN NOTLARITürk Milletinin Kurtuluş ReçetesiTebyinü’l-Kur’anA→Z A’LA SÛRESİ[EN YÜCE]SURESİABESE [YÜZÜNÜ EKŞİTTİ]SURESİADİYAT [SOLUK SOLUĞAKOŞANLAR]SURESİAHKAF [KUM TEPELERİ] SURESİAHZÂB SÛRESİÂL-İ İMRÂN SÛRESİ-1ÂL-İ İMRÂN SÛRESİ-2ÂL-İ İMRÂN SÛRESİ-3ÂL-İ İMRÂN SÛRESİ-4ÂL-İ İMRÂN SÛRESİ-5ALAKEMBRİYONSURESiANKEBUT [DİŞİ ÖRÜMCEK] SURESİARÂF SÛRESİ-1ARÂF SÛRESİ-2A’RAF SURESİ-3ARÂF SÛRESİ-4ASR [ÇAĞ] SURESİBAKARA SÛRESİ-1BAKARA SÛRESİ-2BAKARA SÛRESİ-3BAKARA SÛRESİ-4BAKARA SÛRESİ-5BAKARA SÛRESİ-6BAKARA SÛRESİ-7BAKARA SÛRESİ-8BAKARA SÛRESİ-9BELED SÛRESİBEYYİNE SÛRESİBÜRUC [YILDIZ KÜMELERİ]SURESİCASİYE [DİZ ÇÖKEN] SURESİCİNN SURESİCUMA SÛRESİDUHA SURESİ [KUŞLUK VAKTİ] SURESİDUHAN[DUMAN]SURESİEN’AM SURESİENBİYA SURESİENFÂL SURESİFATIR SURESİFATİHA [AÇIŞ] SÛRESİ FECR [TANYERİ] SURESİFELÂK [ÇATLAMA]SURESİFETİH SÛRESİFİL [FİL] SURESİFURKAN SURESİFUSSILET[DETAYLANDIRILMIŞ/AYIRILMIŞ] SURESİĞÂŞİYE SURESİHACC SÛRESİHADÎD SÛRESİHAKKAH [GERÇEKLEŞECEK OLAN] SURESİHAŞR SÛRESİHICR SURESİHUCURÂT SÛRESİHUD SURESİHÜMEZE SÛRESİİBRAHİM SURESİİHLÂS [İÇTENLİK]SURESİİNFİTAR SURESİİNSAN/DEHR SÛRESİİNŞİKAK SURESİİNŞİRAH [AÇILMA]SURESİİSRA SURESİKADR [ÖLÇME-KIYMET] SURESİKAF SÛRESİKÂFİRUN [KÂFİRLER]SURESİKALEM SÛRESİKAMER SÛRESİKARİAH [FELAKET KAPISINI ŞİDDETLE ÇALAN]SURESİKASAS SURESİKEHF SURESİKEVSER [BOL NİMET] SURESİKIYAMET [ÖLÜM VE KALKIŞ]SURESİKUREYŞ SURESİLEYL [GECE] SURESİLOKMAN SURESİMÂİDE SÛRESİMÂÛN [BASİT EV EŞYALARI]SURESİMEARİC SURESİMERYEM SURESİMUHAMMED SÛRESİMUTAFFİFİN [HİLEBAZLAR] SURESİMÜCÂDELE SÛRESİMÜDDESSİR SÛRESÎMÜLK [HÜKÜMRANLIK] SURESİMÜ’MİN SURESİMÜ’MİNUN [İNANANLAR] SURESİMÜMTEHİNE SÛRESİMÜNÂFIKÛN SÛRESİMÜRSELÂT SÛRESİMÜZZEMMİL SÛRESİNAHL [BAL ARISI] SURESİNAS SÛRESİNASR SÛRESİNAZİAT SURESİNEBE [ÖNEMLİ HABER] SURESİNECM [PARÇA PARÇA İNEN AYETLER]SURESİNEML SURESİNİSÂ SÛRESİ-1NİSÂ SÛRESİ-2NUH SURESİNÛR SÛRESİRAD SÛRESİRAHMÂN SÛRESİRUM SURESİSÂD SÛRESİSAFF SÛRESİSAFFAT SURESİSEBE SURESİSECDE SURESİŞEMS [GÜNEŞ]SURESİŞUARA SURESİŞURA SURESİTA HA SURESİTAHRÎM SÛRESİTALÂK SÛRESİTÂRIK SÛRESİTEBBET veya MESED[KURUDU]SURESİTEĞÂBÜN SÛRESİTEKASÜR [ÇOĞALTMA YARIŞI]SURESİTEKVÎR[DÜRME]SURESİTEVBE SÛRESİTİN [İNCİR]SURESİTUR SURESİVAKIA SURESİYASİN SURESİYUNUS SURESİYUSUF SURESİZARİYAT [TOZUTANLAR] SURESİZİLZÂL SÛRESİZUHRUF [ALTIN-ZİNET] SURESİZÜMER [GURUPLAR] SURESİKur’an’ın Bize Mesajları ALAK SURESİ GÜNCEL MESAJIKALEM SURESİ GÜNCEL MESAJIMÜZZEMMİL SURESİ GÜNCEL MESAJIMÜDDESSİR SURESİ GÜNCEL MESAJIFÂTİHA SURESİ GÜNCEL MESAJITEBBET SURESİ GÜNCEL MESAJITEKVİR SURESİ GÜNCEL MESAJIA’LA SURESİ GÜNCEL MESAJILEYL SURESİ GÜNCEL MESAJIFECR SURESİ GÜNCEL MESAJIDUHÂ SURESİ GÜNCEL MESAJIİNŞİRÂH SURESİ GÜNCEL MESAJIASR SURESİ GÜNCEL MESAJIADİYAT SURESİ GÜNCEL MESAJIKEVSER SURESİ GÜNCEL MESAJITEKASUR SURESİ GÜNCEL MESAJIMAUN SURESİ GÜNCEL MESAJIKAFİRUN SURESİ GÜNCEL MESAJIFİL SURESİ GÜNCEL MESAJIFELAK SURESİ GÜNCEL MESAJINAS SURESİ GÜNCEL MESAJIİHLAS SURESİ GÜNCEL MESAJINECM SURESİ GÜNCEL MESAJIABESE SURESİ GÜNCEL MESAJIKADR SURESİ GÜNCEL MESAJIŞEMS SURESİ GÜNCEL MESAJIBURUC SURESİ GÜNCEL MESAJITİN SURESİ GÜNCEL MESAJIKUREYŞ SURESİ GÜNCEL MESAJIKARİAH SURESİ GÜNCEL MESAJIKIYAMET SURESİ GÜNCEL MESAJIHÜMEZE SURESİ GÜNCEL MESAJIMÜRSELAT SURESİ GÜNCEL MESAJIKAF SURESİ GÜNCEL MESAJIBELED SURESİ GÜNCEL MESAJITARIK SURESİ GÜNCEL MESAJIKAMER SURESİ GÜNCEL MESAJISAD SURESİ GÜNCEL MESAJISAD SURESİ GÜNCEL MESAJIARAF SURESİ GÜNCEL MESAJICİNN SURESİ GÜNCEL MESAJIYASİN SURESİ GÜNCEL MESAJIFURKAN SURESİ GÜNCEL MESAJIFATIR SURESİ GÜNCEL MESAJITAHA SURESİ GÜNCEL MESAJIVAKIA SURESİ GÜNCEL MESAJIŞUARA SURESİ GÜNCEL MESAJINEML SURESİ GÜNCEL MESAJIKASAS SURESİ GÜNCEL MESAJIİSRA SURESİ GÜNCEL MESAJIYUNUS SURESİ GÜNCEL MESAJIHUD SURESİ GÜNCEL MESAJIYUSUF SURESİ GÜNCEL MESAJIHİCR SURESİ GÜNCEL MESAJIENAM SURESİ GÜNCEL MESAJISAFFAT SURESİ GÜNCEL MESAJILOKMAN SURESİ GÜNCEL MESAJISEBE SURESİ GÜNCEL MESAJIZÜMER SURESİ GÜNCEL MESAJIMÜ’MİN SURESİ GÜNCEL MESAJIFUSSİLET SURESİ GÜNCEL MESAJIŞURA SURESİ GÜNCEL MESAJIZUHRUF SURESİ GÜNCEL MESAJIDUHAN SURESİ GÜNCEL MESAJICASİYE SURESİ GÜNCEL MESAJIAHKAF SURESİ GÜNCEL MESAJIZARİYAT SURESİ GÜNCEL MESAJIĞAŞİYE SURESİ GÜNCEL MESAJIKEHF SURESİ GÜNCEL MESAJINAHL SURESİ GÜNCEL MESAJINUH SURESİ GÜNCEL MESAJIİBRAHİM SURESİ GÜNCEL MESAJIENBİYA SURESİ GÜNCEL MESAJIMÜ’MİNÜN SURESİ GÜNCEL MESAJISECDE SURESİ GÜNCEL MESAJITUR SURESİ GÜNCEL MESAJIMÜLK SURESİ GÜNCEL MESAJIHAKKA SURESİ GÜNCEL MESAJIME’ARİC SURESİ GÜNCEL MESAJINEBE SURESİ GÜNCEL MESAJINAZİAT SURESİ GÜNCEL MESAJIİNFİTÂR SURESİ GÜNCEL MESAJIİNŞİKÂK SURESİ GÜNCEL MESAJIRUM SURESİ GÜNCEL MESAJIANKEBUT SURESİ GÜNCEL MESAJIMUTAFFİFİN SURESİ GÜNCEL MESAJIBAKARA SURESİ GÜNCEL MESAJIENFAL SURESİ GÜNCEL MESAJIAL-İ İMRAN SURESİ GÜNCEL MESAJIAHZAB SURESİ GÜNCEL MESAJIMUMTEHİNE SURESİ GÜNCEL MESAJINİSA SURESİ GÜNCEL MESAJIZİLZAL SURESİ GÜNCEL MESAJIHADİD SURESİ GÜNCEL MESAJIMUHAMMED SURESİ GÜNCEL MESAJIRA’D SURESİ GÜNCEL MESAJIRAHMAN SURESİ GÜNCEL MESAJIİNSAN SURESİ GÜNCEL MESAJITALAK SURESİ GÜNCEL MESAJIBEYYİNE SURESİ GÜNCEL MESAJIHAŞR SURESİ GÜNCEL MESAJINUR SURESİ GÜNCEL MESAJIHACC SURESİ GÜNCEL MESAJIMUNAFİKUN SURESİ GÜNCEL MESAJIMÜCADELE SURESİ GÜNCEL MESAJIHUCURAT SURESİ GÜNCEL MESAJITAHRİM SURESİ GÜNCEL MESAJITEĞABÜN SURESİ GÜNCEL MESAJISAFF SURESİ GÜNCEL MESAJICUMA SURESİ GÜNCEL MESAJIFETİH SURESİ GÜNCEL MESAJIMAİDE SURESİ GÜNCEL MESAJITEVBE SURESİ GÜNCEL MESAJINASR SURESİ GÜNCEL MESAJI PEYGAMBERİMİZİN ÇOK EŞLİLİĞİ PEYGAMBERİMİZİN ÇOK EŞLİLİĞİ Normal şartlarda İslâm’da çok eşliliğin olmadığı, çok eşliliğin ancak olağanüstü koşullarda kamu otoritesinin kararıyla uygulanacak özel bir durum olduğu, Nisâ sûresi’nden anlaşılmaktadır. Peygamberimizin çok eşliliği ise, Nisâ sûresi’nde belirtilen genel hükümler dışında bazı özel ayrıcalıklara dayanmaktadır. Kendilerini yakından ilgilendirdiği hâlde maalesef Müslümanlar bu konuyu yeterince araştırmamış ve doğru bilgiye ulaşamamışlardır. Her konuda olduğu gibi bu konuda da uydurma rivâyetler hükmünü yürütmüş ve pek çok kimse, çok eşli olması delil gösterilerek Peygamberimizin otuz erkek gücünde olduğu yalanına inandırılmıştır. Peygamberimizi yüceltmek adına uydurulan bu tip yalanlar neticesinde gayr-i müslimler Peygamberimizi kadın düşkünü, şehvetperest biri olarak değerlendirmişlerdir. Bu durum, İslâm’ı tanıtmak ve anlatmak gayreti içinde olan herkes için büyük önem arz etmektedir. PEYGAMBERİMİZİN GENÇLİĞİ, BEKÂRLIĞI Peygamberimiz, erkeklerin 12-14 yaşları arasında ergenliğe eriştiği bir iklimde doğup büyümüştür. O dönemde çevresinde zina ve fuhşun yaygın olmasına, iffetsizliğin kol gezmesine rağmen Peygamberimiz gâyet mazbut bir hayat sürmüş, O’nun iffetsiz, kadına düşkün, şehvetperest davranışlarda bulunduğu hiç görülmemiş ve duyulmamıştır. Peygamberimizin bu özellikleri, Doğulu-Batılı tüm târihçiler ve araştırmacılar tarafından da kabul edilmiştir. PEYGAMBERİMİZİN EVLİLİK HAYATI Peygamberimiz ilk evliliğini, 25 yaşında bir genç iken, kendisinden 15 yaş büyük, başından iki evlik geçmiş dul bir kadın olan Hatice ile yapmıştır. Hatice’nin ölümüne kadar 25 yıl devam eden bu beraberlik esnasında Peygamberimiz, başka bir kadınla evlenmemiş, tıpkı bekârlığındaki gibi hayatını, iffetine toz kondurmadan lekesiz olarak sürdürmüştür. Allah tarafından elçi olarak seçildiğinde, davasından vazgeçmesi için kendisine krallık, servet ve Mekke’nin en güzel-zengin kızları teklif edilmiş, bütün bunları elinin tersiyle iterek herkesin bildiği o meşhur cevabı vermiştir “Bir elime ay’ı, bir elime güneş’i koysanız, yine de davamdan vazgeçmem.” Peygamberimiz, gerek bekârlık döneminde, gerekse Hatice ile evli olduğu dönemde hiç kimse tarafından olumsuz eleştirilere maruz kalmamıştır. Hatice öldüğü zaman yapayalnız kalan Peygamberimizin üzerindeki ağır elçilik görevine, bir de öksüz kalan çocukların sorumluluğu eklenmiştir. Peygamberimizin bundan sonraki evlilik hayatı ise, üstlendiği görevin gereklerine bağlı olarak, kendi iradesi dışında çok eşli hâle dönüşmüş, ama bu durumdan ne kendisi ne eşleri mutlu olmuşlardır. Peygamberimizin, hem kendisinin hem de eşlerinin özverilerini gerektiren bu çok eşli hayatı, en doğru şekilde Kur’ân’dan öğrenilebilir. Dolayısıyla bu konuda başka bir kaynak aramaya gerek yoktur. Peygamberimizin çok eşliliği konusunun iyi anlaşılabilmesi için, önce Müslümanların evliliklerini düzenleyen evlilik hakkındaki genel kuralların zikredildiği âyetlere bakılmalıdır kadınlardan babalarınızın nikâhladıklarını nikâhlamayın. Ancak geçen geçmiştir. Şüphesiz bu, çirkin bir hayâsızlıktır ve öfke duyulan bir iğrençliktir. Ne kötü bir yoldu o! 23, anneleriniz, kızlarınız, kız kardeşleriniz, teyzeleriniz, halalarınız, erkek kardeşinizin kızları, kız kardeşinizin kızları, sizi emzirmiş olan anneleriniz, sütten kız kardeşleriniz, kadınlarınızın anneleri, birleşme yaptığınız kadınlarınızın eski kocalarından doğup evinizde bulunan üvey kızlarınız –birleşme yapmadıysanız size bir sakınca yoktur–,kendi sulbünüzden olan oğullarınızın hanımları ve iki kız kardeşin arasını birleştirmeniz –eski yapılıp geçenler hariç–, yeminlerinizin sahip oldukları hariç, muhsan/nikâhlı kadınlar da haram kılındı. Allah çok affedici, çok merhametlidir. Bunlar, Allah’ın üzerinize yazdığıdır. Bunların dışında, iffetlerinizi koruyup fuhuşta bulunmamak üzere mallarınızla, muhsınlaşacak/evlenecek kadın aramanız size helal kılındı. Öyleyse onlardan ne ile yararlandıysanız, zorunlu bir görev olarak mehirlerini ödeyiniz. Zorunlu ödemenizden sonra, rızalaştığınız şeyde size bir sorumluluk yoktur. Şüphesiz Allah, en iyi bilen ve haksızlık, bozgunculuk ve kargaşayı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeler koyandır. Nisâ/22-24 ortak koşan kadınları, iman edinceye kadar nikâhlamayın. İman etmiş, kâfirlerin himayesindeki bir köle kadın, –sizin çok hoşunuza gitmiş olsa da– ortak koşan bir kadından daha hayırlıdır. Ortak koşan erkekleri de iman edinceye kadar nikâhlamayın; iman etmiş bir erkek köle, –sizin çok hoşunuza gitmiş olsa da– ortak koşan bir erkekten daha hayırlıdır. Ortak koşanlar ateşe çağırırlar, Allah ise Kendi bilgisi ile cennete ve bağışlanmaya çağırır. O, öğüt alıp düşünürler diye insanlara âyetlerini ortaya koyar. Bakara/221 size iyi ve temiz şeyler helal kılındı. Kitap verilenlerin yemeği size helal, sizin de yemeğiniz onlara helaldir. Mü’minlerden özgür kadınlar ile sizden önce kendilerine Kitap verilenlerden özgür kadınları da, nikâhlayarak koruma altına alınmış biri yapmak, –zina etmemek ve gizlice dostlar edinmemek şartıyla– kendilerine mehirlerini ödediğiniz durumlarda size helal kılındı. Kim imanı tanımayıp küfrederse; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddederse, artık kesinlikle onun yaptığı boşa gitmiştir ve o, âhirette kayba/zarara uğrayıp acı çeken kimselerdendir. Mâide/5 Yukarıdaki âyetlerde açıklanan kurallar dışında Kur’ân’da, Bakara/230′da, üçüncü kez boşanan bir kadınla tekrar evlenilemeyeceği, Ahzâb/6′da, Peygamberin eşlerinin mü’minlerin anneleri olduğu, dolayısıyla onlarla da evlenilemeyeceği, teaddüd-i zevcâtın/çok eşliliğin ancakolağanüstü koşullarda uygulanabileceği bildirilmektedir. Bunlar İslâm’ın, evlilikle ilgili tüm ümmete şâmil genel kurallarıdır. Bunlardan başka Kur’ân’da, sadece Peygamberimize mahsus kurallar da mevcuttur Peygamber! Şüphesiz Biz, mehirlerini verdiğin eşlerini, Allah’ın ganimet olarak sana verdiklerinden, sözleşme ile malik olduğunu/savaş esirlerinden himayene verilmiş bayanları, amcanın, halanın, dayının ve teyzenin kızlarından seninle birlikte hicret etmiş olanları ve kendisini Peygamber’e hibe eden Peygamber’in de nikâhlamak istediği Müslüman kadını –mü’minlerin seviyesinden aşağı olmak üzere ve sadece sana özgü olarak– sana helal kıldık. Biz kendi eşleri ve sözleşmelerinin malik oldukları şeyler konusunda senin dışındaki mü’minlere neyi farz kıldığımızı kesinlikle bildik, daha önce açıkladık. Bu durum; sana özgü olarak getirilen çok eşlilik ve diğer özel maddeler, senin için bir güçlük olmasın diyedir. Ve Allah, kullarının günahlarını çok örten, onları cezalandırmayan ve bağışı bol olandır, engin merhamet sahibidir. dilediğini geri bırakır, dilediğini de yanına alabilirsin. Ayrıldıklarından, istek duyduklarına dönmende artık senin için bir sakınca yoktur. Onların gözlerinin aydınlanıp hüzne kapılmamalarına ve kendilerine verdiğinle hepsinin hoşnut olmalarına en yakın olan budur. Allah, kalplerinizde olanı bilmektedir. Allah, her şeyi bilendir, çok yumuşak davranandır. sonra kadınlar ve bunları başka kadınlar ile değiştirmek –güzellikleri hoşuna gitse bile– sana helal olmaz. Ancak yemininin malik olduğu/harp esiri olup da senin himayene verilen başka; onu nikâhlayabilirsin. Allah, her şeyi gözetleyip denetleyendir. Ahzâb/50-52 Bazı tefsir ve mealler, 50. âyetteki, Ve kendini Peygambere hibe eden Peygamberin de nikâhlamak istediği mü’min kadını ifadesini, “mehir istemeden Peygamber’le evlenmek isteyen mü’min kadın” olarak açıklamışlar ve âyetin devamında durum zarfı olarak geçen,Mü’minler için olmaksızın sadece sana özgü olarak ifadesini de bu kısma bağlayarak,sadece Peygamberin mehir ödemeden nikâh yapabileceğine, diğer Müslüman erkeklerin ise mehirsiz nikâh yapamayacaklarına kâil olmuşlardır. Hâlbuki Nisâ/24′teki,…miktarın tesbitinden sonra, karşılıklı rızalaştığınız bir şey konusunda üstünüze sorumluluk yoktur ifadesi ile Nisâ/4′teki, …eşler gönül rızalarıyla sizemehirlerinden bağışlarlarsa, onu da afiyetle, iç huzuruyla yiyin ifadesi, açık olarak eşlerin birbirlerine bağışlarda bulunabileceğini bildirmektedir. Yani, her karı-koca mehir konusunda anlaşma yapabilir ve böyle bir anlaşma ile kadınlar mehirlerinin tamamını veya bir kısmını kocalarına bağışlayabilirler. 50. âyetteki, kendini hibe eden mü’min kadın ifadesiyle de, “bu işe baş koyan, malını-mülkünü ve ömrünü Peygamber uğrunda harcamaya karar veren mü’min kadın” kastedilmiştir. Nitekim, Peygamber’in eşleri arasında böylelerinin varlığı bir gerçektir. 50. âyetteki, mü’minlerin seviyesinden aşağı sadece sana özgü olmak üzere ifadesi, “durum zarfı” olarak kullanıldığından, yukarısında geçen tüm maddeleri kapsar. Yani âyet, “bu sayılanların nikâhlanması sûretiyle ortaya çıkacak çok eşlilik durumu sadece sana özgüdür, mü’minlere değil” manasındadır. 50. âyetteki bir başka maddede ise, Peygamberimize diğer Müslümanlara nazaran kısıtlama getirilmekte; diğer Müslümanlar için amca, hala, dayı, teyze kızları ile nikâhlanmak serbest bırakılmış iken, Peygamberimizin bunlar arasından sadece kendisiyle hicret edenleri nikâhlayabileceği bildirilmektedir. Peygamberimizle ilgili bu farklılıkların gerekçesi de, “o’nun güçlük çekmemesi” olarak açıklanmıştır. Peygamberimizin çektiği veya çekmesi muhtemel güçlük ve sıkıntılar ise, o’nun görevinden kaynaklanan güçlük ve sıkıntılardır TEBLİĞ GÖREVİ ve ZORLUKLARI İslâm’ın kuralları sadece erkekleri değil, kadınları da ilgilendirmektedir; dolayısıyla onlara da bildirilmesi, anlatılması ve öğretilmesi gerekir. Bu kuralların bazıları ise öncelikle kadınlara yöneliktir, ki bunların kadınlara öğretilmesi, öğretenlerin kadın olması ile daha kolay olur. Çünkü hem kadınlar zihinlerinde oluşan soruları bütün açıklığı ile bir erkeğe sormaktan utanabilirler, hem de Peygamberimiz özel hayatla, cinsellikle ilgili konuları kadınlara anlatma hususunda sıkıntıya girebilirdi. Nitekim uygulama da bu yönde olmuş, kadınlara özgü kuralları müslüman kadınlar, Peygamberimizin eşlerinden öğrenmişlerdir. SOSYAL GÜÇLÜKLER Kur’ân’ın indiği dönemde, Araplar arasındaki bir geleneğe göre evlâtlıklar öz evlât gibi telâkki ediliyordu. Hayatın gerçeklerine aykırı olan bu geleneğin ve bu gelenekten kaynaklanan tabunun İslâm’da yeri olmadığı için yıkılması gerekiyordu. Bunun en kestirme ve en etkili yolu ise, o tabunun Peygamberimiz tarafından fiilen yıkılması idi. Nitekim Peygamberimiz de, evlâtlığı olan Zeyd’in boşadığı Zeyneb bt. Cahş ile evlenerek bu tabuyu yıktı. Bu evlilik, evlâtlıkların öz evlât olmadığını, evlâtlığın boşadığı kadının, evlâtlığın babası konumundaki bir kimse ile evlenebileceğini topluma en etkili şekilde öğretmiştir. O dönemdeki kötü geleneklerden biri de, harp esiri kadınların alınıp satılmasıydı. Yine Peygamberimiz, bir savaş esiri olan Cüveyriye ile evlenerek bu yanlış geleneği ortadan kaldırmış, onların da her insanın sahip olduğu onura sahip oldukları gerçeğinin toplum tarafından anlaşılmasını sağlamıştır. SİYASAL GÜÇLÜKLER Peygamberimiz, –aşağıda eşlerinin isimleri sayılırken görüleceği gibi– kendisinden yaşlı, cinsel yönden tükenmiş, farklı kabile ve milletlere bağlı kadınlarla evlenmek sûretiyle, o kabile ve milletlerle akrabalık bağları kurmuştur. Bu sayede, hem bir barış ortamı oluşturmuş, hem de İslâm’ın en uzak noktalara kadar ulaşmasını sağlamıştır. Bu, sağladığı barış ve siyasî güç sebebiyle Avrupa krallarının, Rus çarlarının, Osmanlı padişahlarının sürekli uyguladıkları siyasi bir yöntem olmuştur. Osmanlı devletinin yükselme döneminde yeni fethedilen şehirlerin tekfurlarının kızlarıyla o şehre tayin edilen idarecilerin evlendirilmeleri, hep bu siyaset gereğidir. Görüldüğü gibi, Peygamberimizin çok eşliliği, o’nun görevinden kaynaklanan zorunluluklar sebebiyledir. İş, iradesine kalsaydı, bizce Peygamberimiz çok eşli olmak istemezdi. Çünkü o, çok eşlilik hayatında mutlu olmamıştır; eşlerinin kıskançlık ve kaprisleri kendisini hep üzmüştür. Meselâ, Ahzâb/51 âyeti inince eşi Âişe, “Görüyorum ki Rabbin senin hevâna hizmet ediyor”[1] diyerek, durumundan memnun olmadığını iğneleyici bir dille belirtmiştir. Ayrıca Tahrîm/1-5′ten de, eşlerinin Peygamberimizi üzdükleri açıkça belli olmaktadır. Hatta Peygamberimiz, Ömer’in kızı Hafsa’yı, geçimsizliği nedeniyle bir ara boşamış, sonra tekrar nikâhlamıştır. Peygamberimizin eşleri yüzünden üzülmesi, sadece eşlerinin kıskançlık ve geçimsizliklerinden kaynaklanmamıştır. Peygamberimizin eşleri, bulundukları konumun ağırlığını fark edememişler, sıradan kimseler gibi başlarına buyruk yaşamaya yönelmişler, çevrenin etkisiyle lüks bir hayat yaşamayı arzulamışlar; fakat bu durumdan hoşlanmayan ve çok üzülen Peygamberimiz, onların bu davranışlarına tepki olarak onları evlerinde yalnız bırakmış, bir ay yanlarına uğramamıştır. İşte bu gibi olgu ve olaylar, Yüce Allah’ın müdahalesini gerekli kılmış ve Rabbimiz, Peygamberimizin eşlerine münhasır, sadece onları ilgilendiren âyetler indirmiştir 28, Peygamber! Eşlerine söyle “Eğer siz basit dünya hayatını ve onun süslü çekiciliğini istiyorsanız, gelin size boşanma bedeli ödeyeyim ve güzel bir salma tarzıyla sizi salıvereyim. Eğer siz Allah’ı, Elçisi’ni ve son yurdu istiyorsanız, artık hiç şüphesiz Allah, sizden iyileştirenler-güzelleştirenler için çok büyük bir ecir hazırlamıştır.” 30, Peygamber’in kadınları! Sizden kim açık, bir çirkin utanmazlıkta bulunursa, suçun cezası iki kat olarak artırılır. Bu da Allah’a göre pek kolaydır. Sizden kim de Allah’a ve Elçisi’ne sürekli saygıda bulunursa ve sâlihi işlerse, ona da ecrini iki kere veririz. Ve Biz ona üstün bir rızık da hazırlamışızdır. Peygamber’in kadınları! Siz kadınlardan herhangi biri değilsiniz; eğer Allah’ın koruması altına giriyorsanız, artık sözü çekicilikle söylemeyin ki sonra kalbinde hastalık bulunan; zihniyeti bozuk kimse tamah eder. Sözü örfe uygun/ herkesçe kabul gören bir şekilde söyleyin. Evlerinizde vakarlı olun, ilk cahiliyet gösterişi hâlinde gösteriş yapmayın, salâtı ikame edin [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumları oluşturun-ayakta tutun], zekâtı/vergiyi verin, Allah’a ve Elçisi’ne itaat edin. –Ey ehli beyt! Gerçekten Allah, sizden kiri gidermek ve sizi temizlemek ister.– Ve evlerinizde okunmakta olan Allah’ın âyetlerini ve haksızlık, bozgunculuk ve kargaşayı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeleri hatırlayın. Hiç şüphesiz Allah, çok lütfedicidir, gizliyi bilendir, her şeyin iç yüzünü, gizli taraflarını da iyi bilendir. Ahzâb/28-34 Peygamberimizin eşlerine verilen görev, yatak odası ile mutfak arasında hayat geçirmekten ibaret değildir. Onların görevi; bu işe baş koymak, bu büyük davaya özveri ile hizmet etmek, bu davanın neferi olmak, fitne ve fesada fırsat vermemek, evlerinde duydukları âyet ve hikmetleri insanlara anlatıp öğretmektir. Ayrıca, İslâm’ı hayatının her anında uygulayan bir insan olan Peygamberimizin gece yaşantısında bu uygulamaları nasıl yaptığının halka aktarılması da, geceleyin gelen vahiylerin yazılıp saklanmasında Peygamberimize yardımcı olmak da, yine onların görevlerindendir. Kısaca Peygamberimizin eşleri, günümüzün tabirleriyle hem sekreter, hem zabıt kâtibi, hem de basın sözcüsü olmak durumunda kalmışlardır. Allah, onlardan razı olsun. PEYGAMBERİMİZİN EŞLERİ HATİCE Huveylid kızı Hatice, ticaretle uğraştığından “tâcire”, temiz ahlâklı olduğundan da “tâhire”diye anılan bir Mekkelidir. Daha önce başından iki evlilik geçen ve birinci evliliğinden bir oğlu, ikinci evliliğinden de bir kızı olan Hatice, Peygamberimizle, o henüz elçilikle görevlendirilmemiş iken evlenmiştir. Peygamberimizin, kendisinden 15 yaş büyük olan bu itibarlı kadınla yaptığı evlilik, –Hatice 65 yaşında ölene kadar– 25 sene sürmüştür. Hatice’nin önceki evliliklerinden olan 2 çocuğuyla birlikte 7 çocuklu olan bu aile, dost ve düşmanların ortak kabulü ile karşılıklı sevgi ve saygının esas olduğu örnek bir ailedir. Peygamberimize iman eden ilk insan ve ilk kadın olan Hatice, büyük ve ağır görevinde o’na hep destek olmuş, her zaman o’nun yanında yer almıştır. Peygamberimizin Hatice ile evli kaldığı bu dönemle ilgili olarakolumsuz eleştiri hiç yapılmamış, yapılamamıştır. Allah, ondan razı olsun. SEVDE İlk Müslümanlardan olan Zem’a’nın kızı Sevde de Mekkelidir. Putperestlerin baskısı sonucu kocasıyla birlikte Habeşistan’a hicret etmiş, ama kocasının orada ölmesiyle, 50 yaşında dul kalmış ve himâyeye muhtaç hâle gelmiştir. Çünkü akrabaları henüz Müslüman olmamışlardı ve Müslüman olduğu için de ona düşmanlık besliyorlardı. Bu yüzden Sevde onların yanına dönemiyordu. Sevde’nin bu durumunu bilen Müslümanlar onu, Hatice’nin ölümünden sonra yedi çocukla bir başına kalan Peygamberimize eş olarak önerdiler. Bazı kaynaklar Sevde’nin nikâh sırasında Peygamberimize şu sözleri söylediğini kaydetmektedir “Ben seninle, erkeğe arzu duyduğum için değil, sırf Peygamber hanımları arasında Allah’ın huzuruna çıkabilmek için evlendim. Bana buna göre davran, ey Allah’ın Rasûlü!” Peygamberimizin bu evliliği beş yıl devam etmiş ve Sevde’nin ölümü ile son bulmuştur. Bu târihte Peygamberimiz 55 yaşındadır. ÂİŞE Peygamberimizin evlilikleri içinde en çok irdelenen ve eleştiri konusu yapılan, Âişe ile olan evliliğidir. Bu konuda, Âişe’nin henüz küçük bir çocuk iken Peygamberimizle nikâhlandığı, büyümesi için üç yıl beklendiği ve ondan sonra gerdeğe sokulduğu hikâyesi bir hayli yaygındır. Peygamberimizin küçük bir çocukla nikâh kıyması bakımından dikkat çeken bu hikâyenin aslının iyi araştırılması gerekir. Bu konu İbn İshâk’ın Sîyerinde, İbn Hişâm’ın Sîretinde, İbn Sad’ın Tabakâtında, Taberî’nin Târihinde, Mevlânâ Şiblî’nin Asr-ı Saadetinde ve Ali Himmet Berki ve Osman Keskioğlu tarafından hazırlanan Hatemu’l-Enbiyâ Hz. Muhammed ve Hayatıadlı eserde genişçe yer almaktadır. Bu kaynaklardan öğrendiğimiz târihî gerçek ise şudur Âişe, Peygamberimizle nişanlanmadan önce, Mut’im oğullarından Cübeyr ile evlilik çağındadır ve Peygamberimizle evlendiğinde küçük bir çocuk değildir. Yukarıda adını verdiğimiz târihî eserlerden bazısı, Peygamberimizin, Cübeyr ile nişanlı olan Âişe’yi babası Ebû Bekr’den istediğini, Ebû Bekr’in de Peygamberimize, Mut’im oğulları’yla konuşacağını ve ancak onlar nişanı bozarlarsa o zaman Âişe’yi kendisine verebileceğini söylediğini, putperest olan Mut’im oğulları’nın ise, Müslüman olan Âişe’nin oğullarını da kendi dinine döndüreceğinden korkarak, bu nişanı bozmak arzusunda olduklarını yazmaktadırlar. İlk olarak; Âişe’nin, Mut’im oğulları’ndan Cübeyr ile nişanlı olduğu tartışmasız bir gerçektir; çünkü eldeki tüm târih kitaplarında bu bilgi kayıtlıdır. İkinci olarak, bu nişanın İslâmiyet’ten sonra olması mümkün değildir. Çünkü, mü’min bir kadının, müşrik bir erkekle evlenmesini yasaklayan Bakara/221 âyeti, Ebû Bekr’in kendisi gibi Müslüman olan kızını bir müşriğe vermesini engellemektedir. Dolayısıyla Ebû Bekr, kızı Âişe’yi, Mut’im oğulları’na, kendisi Müslüman olmadan evvel nişanlamış olmalıdır. Demek ki Âişe, daha o zamanlarda bile evlilik çağında olan bir kızdır ve yörenin iklim şartlarına göre en az 12-14 yaşlarındadır. Diğer taraftan eldeki tüm târih kaynaklarının mutabık oldukları ve Ana Britannicanın da yazdığı gibi Âişe, Peygamberimizle hicretten önce nişanlanmış, hicretten sonra nikâhlanmıştır. Bazı kaynaklar hicretten evvel nikâhlanıp, hicretten sonra gerdeğe girdiğini yazsalar da, yine tüm kaynaklarda yer alan aşağıdaki metin, bu iddia ile uyuşmamaktadır Medîne’nin havası Mekkeli Müslümanlara çok dokunmuştu. Mekkeli Müslümanlar hep hastalanmışlardı. Hasta olanların içinde Âişe de vardı. Hastalık geçince Ebû Bekr, Hz. Muhammed’in huzuruna gelip şöyle dedi “Ey Allah’ın Rasûlü! Neden nişanlınÂişe’yi kendi evine almıyorsun?” Hz. Muhammed cevaben, “Mehir yüzündeney Ebû Bekr, şu anda Âişe’ye mehir ödeyecek durumda değilim” dedi.[2] Görüldüğü gibi metinde açıkça nişandan söz edilmektedir. Ayrıca, nikâh anında tesbit edilip muaccel [peşin] veya müeccel [vadeli borç] olarak verilebilecek mehirin henüz tesbit edilmemiş olması da nikâhın hicretten hemen sonra kıyılmadığını gösterir. Sonuç olarak kaynakların verdiği bilgilerden anlaşılıyor ki Âişe, Peygamberimiz ile evlendiğinde, çocuk yaşta olmayıp, nişanlısından ayrılmış genç bir kızdır. Peygamberimizin bu evliliği, hem kızıyla evlenerek kendisini şereflendirdiği Ebû Bekr’in İslâm’a daha fazla maddî ve manevî yardımını sağlamış, hem de Âişe’nin herkes tarafından bilinen İslâm’ı anlama ve anlatma yönündeki dirâyeti sayesinde Peygamberimizin elçilik görevini yaparken duyduğu rahatlık için isâbetli bir karar olmuştur. HAFSA Ömer kızı Hafsa, okuma-yazma bilen ve Habeşistan’a göç eden cefakâr Müslümanlardandır. Kocası Hunays b. Huzâfa Bedir’de şehid oluncaHafsa dul bu durumuna çok üzülen babası Ömer, sahabenin ileri gelenleri arasından ona uygun bir eş aramıştır. Sonuçta Hafsa ile Peygamberimiz evlenmiş, böylece Ömer gibi güçlü bir kişi ileakrabalık bağları kuran Peygamberimiz, elçilik görevinde büyük bir destek daha sağlamıştır. HUZEYME KIZI ZEYNEB Kocası Bedir’de şehid olan ve 60 yaşında dul kalan Zeyneb’e evlilik teklifini bizzat Peygamberimiz yapmış ve bu evlilik iki yıl sonra Zeyneb’in ölümü ile son bulmuştur. UMM SELEME Habeşistan’a hicret eden Müslümanlardan olan ve okuma-yazma bilen Umm Seleme, kocasının Uhud’da yaralanıp, iki ay sonra o yara sebebiyle ölmesi sonucu 4 çocuk ile dul kalmıştır. Himayeye muhtaç olan Umm Seleme, sahabenin ileri gelenleri tarafından kendisine yapılan evlenme tekliflerini yaşlı oluşunu bahane edip reddetmiştir. Peygamberimizin elçi göndererek yaptığı aynı yöndeki teklifi de yaşlılığını, çocuklarını ve kıskanç bir yapıda oluşunu bahane ederek reddeden Umm Seleme, Peygamberimizin, “Yetimleri zaten yanıma alacağım. Kıskançlığının gitmesi için Allah’a dua edeceğim. İhtiyarlığın ise bir engel değil” sözleri üzerine nikâhlanmaya razı olmuştur. CAHŞ KIZI ZEYNEB Peygamberimizin Cahş kızı Zeyneb’le evliliği, her Müslüman tarafından inceden inceye bilinmelidir. Çünkü bu evliliğin her yönü hikmet ve ibretle dolu olup, önemine binâen de Kur’ân’da yer almıştır. Ayrıca bu evlilik, gerçekleri çarpıtarak Müslümanların zihinlerini bulandırmak isteyen İslâm düşmanları tarafından bu amaçlarına alet edilmek istendiğinden, Müslümanlarca iyi öğrenilmelidir. Öncelikle şu husus bilinmelidir ki, bu uygulamanın tarafları saygı ve övgüye lâyık kişilerdir. Çünkü bu evlilik, İslâm devriminin teorik öğretilerinin pratik hayata geçirilen ilk uygulamasıdır. Bu evlilik ile Arap toplumundaki iki yanlış ortadan kaldırılmış ve iki tabu yıkılmıştır. İlk olarak; Müslüman kadınların câhiliye bakış açısıyla, Müslüman da olsalar itibar etmedikleri, hor gördükleri, evlenmek istemedikleri azatlı köleler, toplum içinde hür kişilerle aynı seviyeye getirilmiştir. Yukarıda başka bir vesile ile zikrettiğimiz Bakara/221 âyeti, Müslümanlara şu tavsiyelerde bulunmakta idi Ve müşrik kadınları, iman edinceye kadar nikâhlamayın. İman etmiş bir câriye –sizin çok hoşunuza gitmiş olsa da– müşrik bir kadından daha hayırlıdır. Müşrik erkekleri de iman edinceye kadar nikâhlamayın; iman etmiş bir erkek köle –sizin çok hoşunuza gitmiş olsa da– müşrik bir erkekten daha hayırlıdır. Onlar ateşe çağırırlar, Allah ise kendi bilgisi ile cennete ve mağfirete çağırır. O, öğüt alıp düşünürler diye insanlara âyetlerini ortaya koyar. Bakara/221 Ama bu âyetin önerisinin hayata geçirilmesi lâzımdı ki amaç gerçekleşsin. İşte Peygamberimiz bu amacı gerçekleştirmek için, halasının kızı olan Zeyneb’i, kölesi evlâtlığı Zeyd ile evlendirmek istedi. Ama Zeyneb toplumda yer etmiş tabulara göre gururuna dokunan bu işe pek sıcak bakmadı ve Peygamberimizin ısrarına rağmen bu evliliğe razı olmadı. Tam bu sırada Allah’ın emri geldi ve tartışmalar bitti Allah ve Elçisi bir işte hüküm verdiklerinde, hiçbir mü’min erkek ve mü’min kadın için kendi işlerinde serbestlik yoktur. Ve kim Allah’a ve Elçisi’ne isyan ederse o, açık bir sapıklıkla sapmıştır. Ahzâb/36 Emir büyük yerden gelince itaat şart oldu ve hür Zeyneb ile azatlı köle Zeyd evlendi. Böylece İslâm’ın insanları eşit kabul ettiği, İslâm toplumunda insanların hür ve köle diye ayrıma tâbi tutulamayacağı, hür bir Müslüman kadın ile Müslüman bir kölenin evlenebileceği, bu somut olayla tüm dünyaya gösterilmiş oldu. İkinci olarak da; evlâtlıkların öz evlât olarak kabul edilmesi yanlışı ve bundan doğan neticeler ortadan kaldırıldı. Bu konuda da Yüce Allah’ın bir tavsiyesi mevcut idi bir er kişinin göğüs boşluğu içinde iki kalp yapmadı; insan hem mü’min hem kâfir olmaz, mutlaka bundan biridir. Ve Zıhar’da bulunduğunuz; kendilerini annelerinize benzeterek yemin konusu yaptığınız eşlerinizi de sizin anneleriniz olarak kabul etmedi. Evlâtlıklarınızı da sizin öz çocuklarınız saymadı. Bu, sizin ağzınızla söylemenizdir. Allah ise hakkı söyler. Ve Yol’a kılavuzlar. kendi babalarına nisbet ederek çağırın; bu, Allah katında daha hakkaniyetlidir. Artık, eğer babalarını bilmiyorsanız artık onlar, dinde sizin kardeşleriniz ve sözleşmeyle yakınlık kurduklarınızdır. Kalplerinizin kasıt göstererek yaptıkları; bilinçli, planlı- programlı yaptığınız şeyler dışında hata olarak yaptıklarınızda ise, sizin için bir vebal yoktur. Ve Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. Ahzâb/4-5 Evet, İslâm’a göre Nisâ/23 de evlâdın eski karısının nikâhlanması caiz değildir. Ama evlâtlık, Kur’ân hükmüne göre öz evlât sayılamayacağından, evlâtlığın eski karısı, evlâdın eski karısı hükmünde değildir, dolayısıyla da bir kimsenin evlâtlığının eski karısı ile nikâhlanmasında bir sakınca yoktur. İşte Peygamberimizin Zeyneb’le evlenmesi, evlâtlıkların öz evlât gibi telâkki edilmemesi gerektiğini çarpıcı bir şekilde ortaya koymaktadır. Toplumdaki bu yanlışı ortadan kaldıran ve bu tabuyu yıkan ilk uygulama Rabbimizin talimatı ile olmuştur sen, Allah’ın kendisine nimet verdiği ve senin de kendisine nimet verdiğin kişiye “Eşini yanında tut ve Allah’ın koruması altına gir!” diyordun da insanlardan çekinerek Allah’ın açığa vuracağı şeyi kendi içinde saklı tutuyordun. Oysa Allah, Kendisine saygıyla, sevgiyle, bilgiyle ürperti duymana çok daha lâyıktı. Artık Zeyd, Zeyneb’ten ilişkisini kesince, Biz Zeyneb’i seninle evlendirdik. Ki böylelikle evlatlıklarının kendilerinden ilişkilerini kestikleri zaman, evlatlıklardan ayrılan kadınla evlenme konusunda mü’minler üzerine bir güçlük olmasın. Allah’ın emri yerine getirilmiştir. 38, kendisine farz kıldığı şeyde Peygamber üzerine, daha önce gelip geçen kimselerde; Allah’ın verdiği elçilik görevini tebliğ eden, O’na saygıyla, sevgiyle, bilgiyle ürperti duyan ve Allah’tan başka kimseye saygıyla, sevgiyle, bilgiyle ürperti duymayan kimselerle ilgili Allah’ın uygulaması olarak bir güçlük yoktur. Allah’ın emri, ayarlanmış, belirlenmiş bir kaderdir. Hesap görücü olarak Allah yeter. sizin er kişilerinizden hiç birinin babası değildir. Ancak O, Allah’ın elçisi ve peygamberlerin sonuncusudur. Ve Allah, her şeyi en iyi bilendir. Ahzâb/37-40 Görüldüğü gibi olaylar, tarafların iradeleri dışında gelişmiş olup, yaşananlar, takdir edilmiş bir kaderdir. Ama bir tabunun yıkılması ve bir yanlışın düzeltilmesi hususunda örnek olma şerefi de, Zeyd ile Zeyneb’e aittir. Ayrıca Zeyneb, Allah’ın talimatlarına itaat etmesinin ve gösterdiği özverinin dünyadaki karşılığını, Allah’ın Elçisi’ne eş ve Müslümanlara ana olmak şerefiyle almıştır. UMM HABÎBE Umm Habîbe, Mekke’nin amiri, bir dönem İslâm dininin ve Peygamberimizin düşmanı, Bedir ve Uhud’un baş aktörü Ebû Süfyân’ın kızıdır. Habeşistan’a göç eden Müslümanlardan olan Umm Habîbe, kocasının Habeşistan’da Hristiyan olması sebebiyle onu terk etti. O zamanlar İslâm’ın en büyük düşmanı olan babasının yanına da dönemeyen ve Habeşistan’da yapayalnız kalan Umm Habîbe’yi Peygamberimiz Medîne’ye getirtti ve onunla evlendi. Böylece en büyük düşmanına damat oldu. Onun sayesinde kurulan akrabalık bağları, Müslümanlara gelebilecek zararları tam olarak ortadan kaldırmasa da önemli ölçüde azalttı. Mekke’nin fethinde de büyük rol oynayan bu evlilik de, İslâm’ı yayma ve destek sağlamaya yöneliktir. Aşağıdaki âyet, bu olaylardan sonra inmiştir 7Belki Allah, sizlerle onlardan kendilerine karşı düşmanlık beslemekte olduğunuz kimseler arasında bir sevgi oluşturur. Allah, en iyi güç yetirendir. Ve Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. Mümtehine/7 HÂRİS KIZI MEYMÛNE Daha önce iki kez evlenmiş olan ve ikinci kocasının ölümü sonrasında hayatını hizmetçi olarak Peygamberimize vakfetmek isteyen Meymûne, Peygamberimizin evlendiği son kadındır. Peygamberimiz, gösterdiği özveri karşılığında bu kimsesiz kadınla nikâhlanmış ve onu mü’minlere anne yaparak şereflendirmiştir. CÜVEYRİYE Benû Mustalık savaşı’nda kocası ölen ve ganimet taksiminde Peygamberimizin payına düşen Cüveyriye, kabile reisinin kızıdır. Esirlik ona zor gelmiş, Peygamberimiz de onu hürriyetine kavuşturmuş ve ona evlenme teklif etmiştir. Bu teklifi memnuniyetle kabul eden Cüveyriye ile Peygamberimizin evliliği, şu sonuçları doğurmuştur • Müslüman mücâhidler Cüveyriyenin kabilesinden aldıkları tüm esirleri serbest bırakmışlardır. • Peygamberimizin bu hareketi ile esirleri küçük görme tabusu yıkılmıştır. • Cüveyriye’nin kabilesinin tümü Müslüman olmuştur. SAFİYE Esas adı Zeyneb olup, Hayber’de bir Yahûdi kabilesinin reisi olan Huyey’in savaşı’nda kocası ölen Safiye de, Cüveyriye gibi esir düşmüş veganimet taksiminde Peygamberimize isâbet etmiştir. Peygamberimizin câriyesi olmuş ve kendisine “ganimet payı” anlamında “Safiye” denmiştir. Peygamberimiz onu azat edip, isterse kavmine dönebileceğini söylemesine rağmen o Peygamberimizi tercih ederek Müslüman olmuş ve mü’minlerin annesi olma şerefine ermiştir. Bu evlilik sayesinde de, çevredeki Yahûdilerin kin ve düşmanlıkları hafiflemiştir. MARİYA Peygamberimiz, elçiler göndererek çevredeki hükümdarları İslâm’a davet etmekteydi. Bu davetlerden biri de Mısır hükümdarına yapılmış ve o günküMısır hükümdarı Peygamberimize bir jest olarak iki kız kardeşi; Mariya ile Sirin’i hediye olarak göndermişti. Sirin, Peygamberimiz tarafından şair Hasan b. Sâbit ile evlendirilmiş, Mariya’yı da Peygamberimiz nikâhlamıştır. Bu evlilikten İbrâhîm doğmuş, ama küçük yaşta ölmüştür. Bu evlilik, İslâm dininin yayılmasında çok büyük rol oynamıştır. Bizans sınırları içerisine yapılan tüm seferlerde Mısır hep Müslümanların tarafını tutmuş; ya doğrudan desteklemiş ya da tarafsız kalarak İslâm kuvvetlerine dolaylı yardımda bulunmuştur. Mısır’ın İslâm dini ile müşerref olmasında Peygamberimizin Mariya ile evlenmesinin rolü büyük olmuştur. NETİCE Yukarıdaki açıklamalardan anlaşılacağı üzere Peygamberimiz, bekârlığında da, evliliğinde de iffet örneği bir kişidir. Hayatının hiç bir döneminde, kadın düşkünü olarak nitelenmeyi gerektirecek bir davranışta bulunmamış, hele şehvet, hep uzak kaldığı bir özellik olmuştur. Bazı İslâm düşmanlarının, O’nun seks manyağı olduğu yolundaki iftiraları, ancak o’nun otuz erkek gücünde olduğu yalanını uyduran sözde Müslümanların hastalıklı beyinlerinde yarattıkları hayalî kişilik için söz kimlik ve kişilikleri de yakından incelendiğinde durumun böyle olduğu daha da açıklık kazanmaktadır. Peygamberimizin çok eşliliği; maddî, manevî, siyasî, sosyal alanlarda yardım ve destek sağlaması ve elçilik görevinde zorluk çekmemesi için kendisine tanınmış bir ayrıcalık olup başkalarını ilgilendirmez; sünnet olarak başkaları tarafından tatbik ve taklit edilemez. Tarihsel olarak da Halife, imam, padişah, sultan vs. devlet başkanı sıfatlarını taşıyan kimselerin ayetlerin hükmüyle amel etmedikleri; birden çok eşlerinin varlığı söyleniyor. Ve bu durum Teaddüd-ü zevcata huccet olarak ileri sürülüyor. Burada iki ihtimal var; ya tarih yalan nakil yapıyor ya da bu konuda bir içtihad bir fetva üretilmiş olmalıdır. Eğer tarih doğru söylüyorsa Ki biz de doğru söylediğini kabul ediyoruz, o zaman bu konuda bir içtihad ve fetva üretilmiş demektir. Bu fetva da şu olabilir “Devlet başkanlığı makamını Halife, imam, padişah, sultan vs işgal edenler, peygamberlik makamını işgal etmiş konumdadırlar. O nedenle, çok eşlilik konusunda Peygambere tanınan ayrıcalıklar onlara da tanınır.” Kısacası bunlar da kendilerini Peygamber yerine koydurmuş ise bunu kabullenemeyiz. Hakkı Yılmaz [1] Buhârî; “Tefsîr Kitabı”, Bab 244, No 309. [2] İbn Sad, Tabakâtu’l-Kübrâ; c. 8, s. 62-63. vuralk2018-02-13T205147+0300 Sosyal Medyada Paylaşabilirsiniz Page load link Go to Top
Yazılar / Tarih 12 Eylül 2011 Saat 0948 / “Allah, insanı niçin yaratmıştır?” sorusuna sık sık muhatap olmaktayız. Bu ve buna benzer soruların cevabını, akıl ve mantık mizanı ile keşfetmek mümkün olsa bile, ayrıntılı bir izah vermek mümkün değildir. Çünkü, insan aklı ile anlar ki, kainatta hiçbir şey anlamsız, vazifesiz ve faydasız değildir. Öyleyse insan da anlamsız ve vazifesiz olamaz. Ama varlıklardan her birisinin bir vazifesi olduğu ve bu vazife akıl ile görüldüğü gibi, insanın vazifesinin ne olduğunu ve ne yapması gerektiğini akıl ile kavrayamaz. Öyleyse “insanın niçin yaratıldığı” konusu tamamen vahiy ile halledilmesi gereken bir konudur. Demek, vazifemizi öğrenmenin ve bu yolda muvaffak olmanın tek yolu, bu soruyu Rabbimize sormaktır. Cenab-ı Hak böyle bir soruya, Kur`an ve Resulü vasıtasıyla şöyle cevap vermektedir “Ben cinleri ve insanları, ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.” Zâriyât Sûresi, 56 Bediüzzaman Said Nursi gibi bir çok alim ve muhakkikler, bu ayette geçen “ibadet” ifadesine, “Halik-ı Kainatı tanımak ve O`na iman edip ibadet etmektir ” diye mana vermişlerdir. Çünkü önce iman ve marifet, ondan sonra ibadet ve hayret gelir. Önce nasıl birisine iman ettiğimizi, hangi özellik ve sıfatlarından dolayı O`na ibadet edeceğimizi bilmeli, sonra nasıl ibadet edeceğimizi ve O`na nasıl teşekkür edeceğimizi araştırmalıyız. Evet kâinatın yaratılması, insan içindir. İnsanın yaratılmasının sebebi ise, yukarıdaki Ayette de belirtildiği gibi ubudiyet ve kulluktur. Başka bir ayette de “Ey insanlar! Sizi ve sizden evvelkileri yaratan Rabbinize ibadet ediniz ki, takva mertebesine vâsıl olasınız. Ve yine Rabbinize ibadet ediniz ki; Arz`ı size döşek, semayı binanıza dam yapmış ve semadan suları indirmiş ki, sizlere rızk olmak üzere yerden meyve ve sâir gıdaları çıkartsın. Öyle ise, Allah`a misil ve şerik yapmayınız. Bilirsiniz ki, Allah`tan başka Mabud ve Hâlikınız yoktur.” Bakara suresi, 21 – 22 buyurulmakla, insanın takva mertebesine ulaşabilmesi ve Allah`ın ihsanlarına karşı şükür vazifesini yerine getirmesi ancak ibadet ile mümkündür. Çünkü ibadet; İnsanın inanç ve itikadını sağlamlaştırır ve kuvvetlendirir. İnsanların fikirlerini Cenab-ı Hakkın emirleri ve yasakları doğrultusunda odaklanmasını sağlar. Böylece insanlar, mükemmel bir intizama girmekle kainattaki ilahi hikmet doğrultusunda hareket etmeye başlar. Çünkü kainatta bulunan her varlık gibi, insanların da başıboş ve vazifesiz olmadığı anlaşılır. İnancın insanda tesirli olmasını, temin eder. Yoksa insanda bulunan iman, tesirsiz kalır ve zamanla söner. İbadeti sağlam olmayan kişilerin zamanla Müslüman olmayanlar gibi düşünmeye başlaması, bu iddiamıza bir delildir. Dünya ve ahiret saadetine vesile olur. Zira Allah`a ibadet halinde olanların kalb ve ruhlarındaki ferahlık, dünyada saadete ermelerine vesile olurken ahirette de İlahi ihsan ve ikramlara vesile olacaktır. Dünya ve ahiret işlerini tanzim eder. Evet, gerek dünyaya gerekse ahirete ait işlerin düzenli ve adil olabilmesi ancak ibadet ile mümkündür. Allah`ın hakkı olan ibadete gereken ehemmiyeti vermeyenlerin, kul hakkına riayet etmesi elbette beklenemez. Şahsın mükemmel olmasına katkıda bulunduğu gibi, milletlerin de yüksek bir seviyeye ulaşmasına vesile olur. Evet İslamiyet`e sonradan giren kişi ve toplumların, bu gibi itiraflarına tarih çokça şahit olmuştur. İslamiyet`ten evvelki Arab toplumu ve bu toplumdan Hz. Ömer İbn-i Hattab`ın ilk hali ile Müslüman olduktan sonraki halleri, bu konuda verilebilecek çok güzel örneklerden sadece bir tanesidir. İnsanın Allah`a ulaşması ve O`na dostluk kurabilmesi açısından, elde edilebilecek en yüksek ve şerefli bağdır. İnsanın menfaatlerini elde etmesi için sahip olduğu şehevi duyguların, düşmanlarını def` etmek için kendisine verilen gazap hislerinin ve iyi ile kötüyü birbirinden ayırması için kendisinde bulunan akıl kuvvetinin istikametli çalıştırılabilmesini sağlar. Yoksa insanda iman ve imanı kuvvetlendiren ibadet olmasa, o zaman haram helal demeden menfaat gördüğü her şeye saldırır. Kendisine zararı olmayanlara da zarar verir. Akıl da istikametli karar veremez, hakkı batıl batılı da hak görür. Müslümanların birbirlerine daha sıkı sarılmalarını ve birbirlerinin kusurlarına bakmamaları gerektiğini, ruh, kalp ve hatta nefislerine yerleştirir. Ubudiyetin ve kulluğun hülasası, özeti, komprimesi ise namazdır. Çünkü, namaz hem İslam`ın tüm farz ibadetlerini içermekte hem de bütün yaratıkların ibadet şekillerini de kapsamaktadır. Mesela namazda insan, bir şey yiyip içmemekle oruç tutar. Kıbleye dönmekle bir nevi hacca gider. İçinde şehadet getirir. Elbiselerinin, ömrünün ve vücudunun zekatını verir. Ayrıca, kıyamda durmakla ağaçları, dağları ve daima kıyamda ibadet halinde olan melekleri temsil eder. Rükua varmakla hayvanların duruşunu temsil edip, ibadetleri rükudan ibaret olan meleklerin vaziyetini gösterir. Secdeye giderken taş, toprak ve sürünen hayvanların ibadetlerini ifade etmekle beraber, secdeden başını kaldırmamak suretiyle Allah`a karşı ibadetini yerine getiren meleklere benzemeye çalışır. Böylece bu tarz külli bir ibadet olan namazla, insanın bütün mahlukat ve mevcudatın en faziletlisi ve en şereflisi olduğu da ortaya çıkmaktadır. Çünkü, hem maddi ve cismani hem de manevi ve ruhani varlıkların Allah`a karşı sundukları ibadet çeşitlerini ve çiçeklerini, tek başına bir çiçek buketi olarak sunmaktadır. Cesedi ve ruhu ile kainatın özeti ve maketi hükmünde olan insan, namaz ile tüm ibadetlerin komprimesini de kendin de temsil etmektedir. Ayrıca insanın tüm kainatta bulunan varlıklar namına ibadet etmesi de yine namazla mümkündür. Çünkü namaz külli bir ibadet olması hasebiyle, namaz ile insana maddi ve manevi, küçük ve büyük olan her şeyin ibadetini temsil etme ve Allah`a kendi namına sunma kabiliyeti ve özelliği de verilmiştir. Namazın içerdiği hakikat ve mahiyetlerin çok külli ve geniş olduğu gerçeğini birkaç madde de açmaya çalışalım. Şöyleki; 1. Namaz, daha öncede bahsedildiği gibi, bütün melek ve ruhanilerin ibadet şekillerini içermektedir. 2. Namaz, dünyanın tüm maddi ve ceset sahibi varlıkların da ibadet şekillerini kapsamaktadır. 3. Peygamber efendimizin “namaz, müminin miracıdır” hadisinde, insanı Allah`a ulaştıran ve yaklaştıran en mühim vasıtanın namaz olduğunu buyurulmaktadır. 4. Bir hadiste “ insanın Allah`a en yakın olduğu an, secde anıdır ” buyurulmakla, Allah`a yaklaşmak için en keskin ve tesirli vasıta namazdır. 5. Namaz, dini duygularımızın ve taşıdığımız imanın korunması için en büyük bir sebeptir. Buna “ namaz, dinin direğidir ” hadis-i şerifi işaret etmektedir. 6. Namaz, insanı bütün fuhşiyat ve kötülüklere karşı koruyan bir kalkan özelliğindedir. Kur`an-ı Kerimde “Hiç şüphe yok ki namaz, insanı çirkin işlerden ve haramlardan alıkor.” buyurulmakla, hakkıyla kılınacak bir namazın insanı, her türlü kötülüklerden muhafaza edebileceği ifade edilmektedir. 7. Namaz, insanı manen temizleyen ve günahlardan arındıran ilahi bir iksirdir. Bu konuda Allah Resulü “herhangi birinizin evinin önünden akan bir sudan günde beş defa yıkandığınız takdirde sizde bir kir kalmadığı gibi, Allah beş vakit namaz sayesinde de, günahlarınızı öylece yok eder.” Buhari – Müslim buyurmakla, namazın günahların temizlenmesindeki rolünü de ifade etmiş oluyorlar. 8. Namaz, İmandan sonra gelen en kıymetli bir cevherdir. Zira Kur`an-ı Kerimin çok yerlerinde imandan sonra hemen amel-i salih tabiri geçmektedir. Amel-i salih`in en büyüğü ise, namazdır. Bazı ayetlerde ise, imandan sonra direkt olarak namazdan bahsedilmektedir. Bakara suresinin başlarında müminler için “Gayba iman edenler ve namazı dosdoğru kılanlar” diye bahsedilmektedir. 9. Namaz kılmak hem çok kolay hem de çok kârlı bir ticarettir. Çünkü kılınmasının ve ifasının ne kadar kolay olduğunu herkes bilir. Ama kârına ve neticesine baktığımızda, rahatlığıyla zıt orantılı bir kara sahip olduğunu görürüz. Evet namaz kılanların aldıkları ücret azımsanmayacak kadar büyüktür. Bunlar; dünyada kalb ve ruh rahatlığı, kabirde ışık ve gıda, mahşerde senet ve berat, sıratta nur ve burak gibi bir binek, cennette ebedi bir sohbet arkadaşlığıdır. 10. Namaz, Allah`a karşı yapılan ve yapılacak en büyük zikirdir. Zikir, kelime itibariyle hatırlama ve anma demektir. Kur`an-ı Kerim “Sana vahyedilen kitabı okuyup tebliğ et, namazı hakkıyla ifa et! Muhakkak ki namaz, insanı, ahlâk dışı davranışlardan, meşrû olmayan işlerden uzak tutar. Allah`ı namazla anmak, elbette en büyük fazilettir. Allah bütün işlediklerinizi bilir.” Ankebut suresi, 45 ayetiyle, ibadetlerin en kapsamlısı olan namaza “en büyük zikir” demektedir. Evet insan, kıldığı namazın tüm hareket ve duruşlarıyla Allah`ı hatırlamaktadır. Bu hatırlama abdest almaktan başlar. Kabeye teveccüh etmek, tesbih, hamd, tekbir ve Lailahe illallah demek, kıyam, rüku ve secdeye varmak hep zikir ve anmadır. Böylece dili, kalbi ve kalıbı hep aynı minval üzere zikirdedir. 11. Namazda, Cenab-ı Hakka bütün kainatı terbiye eden unvanıyla muhatap olunmaktadır. Çünkü “ Hamd alemlerin Rabbi olan Allah`adır ayetinde geçen “Alemlerin Rabbi ” ifadesi çok geniş manalı bir terimdir. Dolayısıyla bu unvanla Allah`a yönelmek ancak külli bir makam gerektirir. Zira, Rububiyet Cenab-ı Hakkın terbiye ediciliği anlamına gelmektedir. Allah her mevcudu veya alemi, farklı farklı terbiye etmiştir. Her rububiyet tecellisine muhatap olan varlıklar, farklı bir şekil, güzellik, süslenme ve mükemmelliğe sahip olmaktadır. İşte namazda söylediğimiz “Alemlerin Rabbi” ifadesiyle, Allah`ın tüm kainattaki terbiye ediciliğini medh ediyor ve ilan ediyoruz. 12. Namaz yardımıyla bir mümin, geçmiş ve gelecek tüm mahlukatın ibadetlerini kendi yapıyormuş gibi veya onların temsilcisiymiş gibi ibadet edebilir. Yani bu kapı kendisine açıktır. Mesela Fatiha suresinde okuduğumuz, “İyyake na`büdü ve iyyake nestein” biz ancak sana ibadet eder ve ancak senden yardım dileriz ayetinde geçen “biz” tabiri hakkında Bediüzzaman Said Nursi hazretleri, şayet ayette “ben” denilmiş olsaydı, bu ibadet sadece insana has kalırdı. Ama “ben” yerine “biz” denilmesiyle, yapılan ibadet kainat kadar büyümüş olur. Yani “biz” zarfında üç cemaatin ibadetleri mevcuttur. Bunlar; a- vücudumuzun bütün hücrelerinin yaptıkları fıtri ibadetleri, b- Hz. Adem kıyamete kadar gelmiş ve gelecek tüm müminler cemaatinin ibadetleri, c- Kainatta var olan maddi veya manevi tüm varlıkların ibadetleri. 13. Namazda okunan “ tahiyyat ” duasında geçen “ ettahiyyat ” ifadesiyle tüm hayat sahiplerinin, “ elmubarekat ” kelimesiyle çekirdekler, yumurtalar, tohumlar ve nutfelerin, “ essalavat ” kelamıyla ruh sahibi varlıkların, “ ettayyibat ” tabiriyle de bütün Peygamberlerin ve yüksek seviyedeki melek ve ruhanilerin ibadetlerini, Allah`a kendi namımıza ve hesabımıza sunma şerefi bahşedilmiştir. Yapılan bu izahlardan sonra Peygamberimizin bir hadiste buyurduğu “Gözümün nuru namazdır” Nesâî cümlesinin ve vefatı vaktinde çektiği sıkıntılar içerisinde bile, sahabelerine “ Namaza dikkat ve devam ediniz” Müsned, 178 vasiyet ve tavsiyesinin ne demek olduğu ve nasıl bir hakikati ortaya koyduğu biraz daha iyi anlaşılmış olur. Burhan Sabaz / Sorularla Risale
peygamberimizin çektiği sıkıntılar madde madde